Return to Video

Endişelenmeyi bırakıp "gereksiz" sanatı sevmeyi nasıl öğrendim

  • 0:00 - 0:03
    İki sene önce, söylemeliyim ki hiçbir sorun yoktu.
  • 0:03 - 0:08
    İki sene önce, bir ikonun neye benzediğini
    tam olarak biliyordum.
  • 0:08 - 0:10
    Buna benziyordu.
  • 0:10 - 0:13
    Herkesin ikonu, ama aynı zamanda İtalyan Rönesans tabloları
  • 0:13 - 0:17
    küratörü olan birinin kafasındaki imge, ki o zamanlar işim oydu.
  • 0:17 - 0:20
    Bir yandan da, bu da bir diğer doğal seçim.
  • 0:20 - 0:25
    Leonardo da Vinci'nin duygu yüklü resmi
  • 0:25 - 0:26
    "Erminli Kadın".
  • 0:26 - 0:29
    Duygu yüklü kelimesini kasten kullanıyorum.
  • 0:29 - 0:31
    Ve bunlar var veya bunlar:
  • 0:31 - 0:34
    İlk defa Londra'da biraraya gelmek üzere olan
  • 0:34 - 0:38
    Leonardo'nun "Kayalıklar Bakiresi"nin iki versiyonu.
  • 0:38 - 0:42
    O zaman gösterim için organizasyon yaparken onun mutlak sancıları içindeydim.
  • 0:42 - 0:46
    Leonardo ile gerçekten çok meşguldum
  • 0:46 - 0:47
    ve üç yıl olmuştu.
  • 0:47 - 0:52
    Yani, beynimin her bölümünü kaplıyordu.
  • 0:52 - 0:55
    O üç yılda, Leonardo bana
  • 0:55 - 0:56
    bir resmin neler yapabileceğini öğretti.
  • 0:56 - 1:02
    Kendinizi maddi dünyadan çekip manevi dünyaya götürmekle ilgili.
  • 1:02 - 1:05
    Aslında bir ressamın işinin evrende görünen ve görünmeyen
  • 1:05 - 1:09
    herşeyi boyamak olduğuna inandığını söylemişti.
  • 1:09 - 1:13
    Bu çok büyük bir görev. Ama ona rağmen buna ulaşıyor.
  • 1:13 - 1:16
    Bence bize insan ruhunu gösteriyor.
  • 1:16 - 1:20
    Bize ruhani âleme geçme kapasitemizi
  • 1:20 - 1:24
    gösteriyor.
  • 1:24 - 1:28
    Kendimizinkinden daha mükemmel bir evrenin hayalini görmek.
  • 1:28 - 1:32
    Tanrı'nın kendi planını görmek, bir bakıma.
  • 1:32 - 1:36
    Bu anlamda, bir ikonun gerçekte benzediği şeyin bu olduğuna inanıyordum.
  • 1:36 - 1:40
    Yaklaşık o sıralarda, burada, Metropolitan Müzesi'nde direktör olan
  • 1:40 - 1:42
    Tom Campbell ile bir sonraki pozisyonumun ne olabileceği
  • 1:42 - 1:46
    hakkında konuşmaya başlamıştım.
  • 1:46 - 1:48
    Aslında daha önceki bir zamana geçiş,
  • 1:48 - 1:50
    British Museum'da başladığım,
  • 1:50 - 1:53
    üç boyutlu dünyaya dönüş,
  • 1:53 - 1:55
    heykel ve süsleme sanatına,
  • 1:55 - 1:59
    burada, Met'de Avrupa heykel ve süsleme sanatı departmanını devralmak üzere.
  • 1:59 - 2:01
    Ancak çok yoğun bir zamandı.
  • 2:01 - 2:04
    Gün içinde yapılan bütün konuşmalar çok garip zamanlarda yapıldı
  • 2:04 - 2:07
    ve telefonda.
  • 2:07 - 2:09
    Sonunda, aslında hiç buraya gelmeden
  • 2:09 - 2:11
    işi kabul ettim.
  • 2:11 - 2:13
    Söylediğim gibi, birkaç yıl önce orada bulunmuştum,
  • 2:13 - 2:16
    ancak o bahsettiğim ziyaret için.
  • 2:16 - 2:20
    Yani Leonardo gösteriminin açılmasından kısa zaman önceydi,
  • 2:20 - 2:24
    yeni alanımı görmek için,
  • 2:24 - 2:25
    sonunda tekrar Met'e, New York'a gittiğimde.
  • 2:25 - 2:29
    Hâlihazırda alışık olduğum Rönesans koleksiyonu dışında
  • 2:29 - 2:34
    Avrupa heykel ve süsleme sanatının neye benzediğini görmek için.
  • 2:34 - 2:37
    Ve ilk gün, galerileri gezmenin iyi olacağını düşündüm.
  • 2:37 - 2:38
    Elli yedi tane galeri,
  • 2:38 - 2:43
    yani 57 çeşit fırında pişmiş fasulye gibi, bana kalırsa.
  • 2:43 - 2:49
    Yürüdüm ve rahat olduğum İtalyan Rönesansı ile başladım.
  • 2:49 - 2:51
    Ve sonra yavaş yavaş etrafı dolandım,
  • 2:51 - 2:54
    bazen kendimi biraz kayıp hissederek.
  • 2:54 - 2:57
    Kafam hâlâ açılacak olan Leonardo gösterimi ile doluydu
  • 2:57 - 3:01
    ve şuna rastladım.
  • 3:01 - 3:09
    Ve kendi kendime şunu düşündüm: Ne yaptım ben?
  • 3:09 - 3:13
    Kafamda hiçbir şekilde bir bağlantı yoktu
  • 3:13 - 3:16
    ve eğer bir duygu varsa,
  • 3:16 - 3:18
    o da bir nevi antipatiydi.
  • 3:18 - 3:21
    Bu obje bütünüyle ve tamamıyla yabancı geliyordu.
  • 3:21 - 3:27
    Öylesine aptalca ki, aptallığı o zamana dek anlamamışım.
  • 3:27 - 3:29
    Ve sonra daha da kötüsü oldu,
  • 3:29 - 3:31
    onlardan iki tane vardı.
  • 3:31 - 3:34
    (Gülüşmeler)
  • 3:34 - 3:37
    İşte o zaman bu objeyi aslında niye
  • 3:37 - 3:40
    bu kadar sevmediğimi düşünmeye başladım.
  • 3:40 - 3:43
    Bu sevgisizliğin anatomisi neydi?
  • 3:43 - 3:47
    Yani, çok fazla altın, çok bayağı.
  • 3:47 - 3:51
    Yani, çok sonradan görme, açıkçası.
  • 3:51 - 3:54
    Leonardo da altın kullanımına karşı olan bir öğüt vermişti,
  • 3:54 - 3:57
    yani o zaman tam anlamıyla bir yasaktı.
  • 3:57 - 4:02
    Ve sonra her yerde küçük sevimli çiçek dalları vardı. (Gülüşmeler)
  • 4:02 - 4:06
    Ve son olarak o pembe renk. O kahrolası pembe.
  • 4:06 - 4:09
    Öylesine yapay bir renk ki.
  • 4:09 - 4:12
    Yani, doğada bu renkte gördüğüm bir şeyi düşünemiyorum,
  • 4:12 - 4:15
    bu tona benzer.
  • 4:15 - 4:19
    Objenin kendine ait bir tütüsü bile var. (Gülüşmeler)
  • 4:19 - 4:22
    Vazonun dibinde duran
  • 4:22 - 4:24
    bu küçük, volanlı, süslü, altlı parça.
  • 4:24 - 4:26
    Biraz tuhaf bir şekilde, bana yeğenimin
  • 4:26 - 4:28
    beşinci yaşgünü partisini hatırlattı.
  • 4:28 - 4:33
    Bütün küçük kızların ya prenses ya da peri olarak ortaya çıktıkları.
  • 4:33 - 4:34
    Peri prenses olarak ortaya çıkacak olan bir tanesi vardı.
  • 4:34 - 4:37
    Tipleri görmeliydiniz.
  • 4:37 - 4:39
    (Gülüşmeler)
  • 4:39 - 4:42
    Ve fark ettim ki, bu obje kafamda, benzer bir kafadan,
  • 4:42 - 4:45
    benzer bir kaynaktan doğuyordu,
  • 4:45 - 4:50
    yani, Barbie Balerin olarak. (Gülüşmeler)
  • 4:50 - 4:54
    Ve sonra filler vardı. (Gülüşmeler)
  • 4:54 - 4:56
    O garip filler,
  • 4:56 - 4:58
    küçük, biraz tuhaf, kötü ifadeleriyle
  • 4:58 - 5:04
    ve Greta Garbo kirpikleriyle, altından dişleriyle ve benzeri.
  • 5:04 - 5:06
    Bu filin Serengeti'deki haşmetli yürüyüşle
  • 5:06 - 5:11
    hiçbir ilgisi olmadığını fark ettim.
  • 5:11 - 5:17
    Bir Dumbo kâbusuydu. (Gülüşmeler)
  • 5:17 - 5:20
    Ancak daha derin bir şeyler de oluyordu.
  • 5:20 - 5:21
    Bu objeler özünde
  • 5:21 - 5:25
    benim ve Londra'daki liberal solcu arkadaşlarımın
  • 5:25 - 5:28
    18. yüzyılda Fransız aristokrasisinin biraz içler acısı gördüğümüz
  • 5:28 - 5:31
    durumunu özetler gibi
  • 5:31 - 5:33
    gelmişti bana.
  • 5:33 - 5:36
    Etiketten bu parçaların
  • 5:36 - 5:38
    Sèvres Fabrikası tarafından,
  • 5:38 - 5:42
    1750'lerde porselenden yapıldığını
  • 5:42 - 5:45
    ve sonradan öğrendiğim kadarıyla aslında büyük saygınlığı olan bir kimse olan
  • 5:45 - 5:47
    Jean-Claude Duplessis adında
  • 5:47 - 5:49
    bir tasarımcı tarafından tasarlandığını öğrendim.
  • 5:49 - 5:54
    Ancak bana göre, sanki 18. yüzyıldaki
  • 5:54 - 5:58
    aristokrasinin o bir nevi tümden yararsızlığını
  • 5:58 - 6:01
    özetliyordu.
  • 6:01 - 6:04
    Ben ve meslektaşlarım, hep bu objelerin bir anlamda
  • 6:04 - 6:07
    şu fikri özetlediğini düşündük,
  • 6:07 - 6:09
    aslında devrim olmasına şaşmamalı.
  • 6:09 - 6:13
    Veya, aslında, iyi ki de devrim olmuş.
  • 6:13 - 6:15
    Gerçekten de bir nevi şöyle bir fikir vardı,
  • 6:15 - 6:18
    eğer böyle bir vazoya sahipseniz,
  • 6:18 - 6:22
    o zaman belli bir kaderiniz vardı.
  • 6:22 - 6:26
    (Gülüşmeler)
  • 6:26 - 6:30
    İşte orada, bir çeşit korku nöbeti içindeydim.
  • 6:30 - 6:34
    Ancak işi kabul ettim ve vazolara bakmaya gittim.
  • 6:34 - 6:38
    Bir anlamda gitmek zorundaydım, çünkü Met'te anayol üzerindeydi.
  • 6:38 - 6:40
    Yani, nereye gidersem gideyim karşımdalardı.
  • 6:40 - 6:43
    Bir yandan da garip bir tür çekiciliğe sahiptiler,
  • 6:43 - 6:46
    bir araba kazası gibi.
  • 6:46 - 6:49
    Bakmayı durduramıyordum.
  • 6:49 - 6:51
    Baktığım sırada, şöyle düşünmeye başladım:
  • 6:51 - 6:56
    Peki, aslında burada neye bakıyoruz?
  • 6:56 - 6:59
    Ve ilk anlamaya başladığım şey
  • 6:59 - 7:03
    bunun gerçekten de üstün bir tasarım parçası olduğuydu.
  • 7:03 - 7:04
    Biraz zamanımı aldı.
  • 7:04 - 7:05
    Ancak, şu tütü örneğin...
  • 7:05 - 7:08
    Aslında, bu parça kendine göre dans ediyor.
  • 7:08 - 7:10
    Olağanüstü bir hafifliği var
  • 7:10 - 7:12
    ve buna rağmen inanılmaz şekilde dengeli.
  • 7:12 - 7:16
    Bir nevi heykele benzer bileşimi var.
  • 7:16 - 7:18
    Ve sonra birbirleriyle olan bu oyun...
  • 7:18 - 7:22
    Aslında oldukça dikkatli hazırlanan renk ve altın kaplama ile heykelimsi yüzey
  • 7:22 - 7:24
    gerçekten kayda değer.
  • 7:24 - 7:27
    Ve sonra bu parçanın dört kez fırına girdiğini
  • 7:27 - 7:31
    fark ettim, buna dönüşmek için en az dört kez.
  • 7:31 - 7:34
    Bu parçanın başına kaç kez
  • 7:34 - 7:35
    kaza gelebileceğini düşünüyorsunuz?
  • 7:35 - 7:38
    Ve unutmayın ki, sadece bir değil, iki taneler.
  • 7:38 - 7:42
    Yani bu çeşit bir vazodan tamamıyla aynı
  • 7:42 - 7:45
    iki tane yapması gerekiyordu.
  • 7:45 - 7:46
    Ve sonra bu gereksiz olduğu sorgusu.
  • 7:46 - 7:51
    Aslında, hortumların uçları aslen mumluktu.
  • 7:51 - 7:55
    Yani her iki tarafta da mumlarınız oluyordu.
  • 7:55 - 7:57
    Yüzeydeki mum ışığının etkisini bir düşünün.
  • 7:57 - 8:00
    Hafifçe değişken pembenin, güzel altın renginin üzerinde.
  • 8:00 - 8:03
    İçerisini parlatırdı,
  • 8:03 - 8:06
    sanki küçük bir havai fişek gibi.
  • 8:06 - 8:09
    Ve o noktada, aslında beynimde bir havai fişek patladı.
  • 8:09 - 8:12
    Biri bana o kelimeyi hatırlattı: "Fantastik",
  • 8:12 - 8:15
    ki bence bir anlamda bu obje içinde saklanmıştı,
  • 8:15 - 8:19
    aslında "fantezi" kelimesiyle aynı kökten geliyor.
  • 8:19 - 8:22
    Ve bu obje aynı Leonardo da Vinci tablosu gibi
  • 8:22 - 8:24
    bir nevi, kendine özgü bir şekilde
  • 8:24 - 8:27
    bir yerlere açılıyor.
  • 8:27 - 8:31
    Bu, hayal gücüne dair bir obje.
  • 8:31 - 8:38
    Eğer 18. yüzyıl zamanındaki çılgın operaları düşünürseniz, doğuda geçen,
  • 8:38 - 8:44
    eğer sedirleri ve belki de afyon tesirli pembe fillerin görüntüsünü düşünürseniz,
  • 8:44 - 8:48
    o zaman bu objeler anlam kazanmaya başlıyor.
  • 8:48 - 8:52
    Bu obje, tamamıyla gerçeklerden kaçışla ilgili.
  • 8:52 - 8:55
    Gerçeklerden kaçışla ilgili,
  • 8:55 - 8:57
    Fransa'daki aristokrasinin
  • 8:57 - 8:59
    kendilerini sıradan insanlardan ayırmak için
  • 8:59 - 9:03
    bilerek yaptığı şekilde.
  • 9:03 - 9:05
    Ancak, bizim bugün memnun olacağımız bir şekilde
  • 9:05 - 9:09
    gerçeklerden kaçış değil bu.
  • 9:09 - 9:12
    Ve yine, bu konuda düşününce,
  • 9:12 - 9:15
    hepimizin bir nevi modernizmin zaferinin
  • 9:15 - 9:17
    bir anlamda zorbalığının kurbanı olduğumuzu
  • 9:17 - 9:19
    fark ettim,
  • 9:19 - 9:22
    yani bir objenin biçimi ve işlevi diğerini
  • 9:22 - 9:25
    takip etmek zorunda veya öyle olacağı varsayılıyor.
  • 9:25 - 9:28
    Ve konu dışı süs eşyaları gerçekten de,
  • 9:28 - 9:31
    aslında suç olarak görülüyor.
  • 9:31 - 9:34
    Bir bakıma aristokrasinin değil, burjuvazinin değerlerinin bir zaferi bu.
  • 9:34 - 9:36
    Ve bu da tamam.
  • 9:36 - 9:44
    Hayal gücünün bir nevi tecriti hâline gelmesi gerçeği dışında.
  • 9:44 - 9:46
    Yani 20. yüzyılda
  • 9:46 - 9:48
    birçok insanın kaderlerinin
  • 9:48 - 9:51
    Sebt günü oluştuğu
  • 9:51 - 9:52
    ve ömürlerinin geri kalanının,
  • 9:52 - 9:56
    çamaşır makineleri ve ortodontinin olduğu hayatlarının,
  • 9:56 - 9:58
    başka bir günde oluştuğu fikrine sahip olması gibi.
  • 9:58 - 10:02
    O zaman aynı şeyi yapmaya başladık.
  • 10:02 - 10:06
    Fantezi dünyamızın ekranlar önünde
  • 10:06 - 10:08
    bizi yönetmesine izin verdik.
  • 10:08 - 10:12
    Sinemanın karanlığında, odanın köşesindeki televizyonla.
  • 10:12 - 10:16
    Bu vazoların insanların hayatlarında temsil ettiği
  • 10:16 - 10:21
    hayal gücünün sürekliliğini bir anlamda elimine ettik.
  • 10:21 - 10:25
    Belki de bunu biraz geri almanın zamanı.
  • 10:25 - 10:27
    Bence bu olmaya başlıyor.
  • 10:27 - 10:29
    Örneğin Londra'da
  • 10:29 - 10:31
    son birkaç yıldır ortaya çıkan
  • 10:31 - 10:34
    bu olağanüstü binalarla.
  • 10:34 - 10:36
    Biraz bilimkurguyu anımsatarak
  • 10:36 - 10:38
    Londra'yı bir nevi fantezi bahçesine çeviriyor.
  • 10:38 - 10:43
    Bugünlerde oradaki yüksek bir binadan bakmak aslında bir harika.
  • 10:43 - 10:45
    Ama buna rağmen bir direnç var.
  • 10:45 - 10:49
    Londra bu binaları Gherkin (Salatalık), Shard (Cam parçası), Walkie Talkie (Telsiz) diye isimlendirdi,
  • 10:49 - 10:52
    bu yüksek binaları mütevazi hâle getirmek için.
  • 10:52 - 10:57
    Bu kaygı verici, hayali yolculukların günlük hayatımızda
  • 10:57 - 11:01
    olmasını istemediğimize dair bir fikir var.
  • 11:01 - 11:05
    Kendimi bir bakıma şanslı hissediyorum,
  • 11:05 - 11:07
    bu objeye rastladım.
  • 11:07 - 11:10
    (Gülüşmeler)
  • 11:10 - 11:13
    Onu internette bir kaynak ararken buldum.
  • 11:13 - 11:16
    İşte oradaydı.
  • 11:16 - 11:19
    Ve pembe filli vazonun aksine,
  • 11:19 - 11:21
    bu ilk bakışta aşktı.
  • 11:21 - 11:24
    Aslında, onunla evlendim. Onu satın aldım.
  • 11:24 - 11:28
    Ve şimdi benim ofisimi süslüyor.
  • 11:28 - 11:31
    O, 19. yüzyılın ortasında yapılmış bir Staffordshire figürü.
  • 11:31 - 11:36
    Shakespeare'in III. Richard'ını oynayan aktör Edmund Kean'i temsil ediyor.
  • 11:36 - 11:39
    Ve aslında daha yüksek bir seviyede porselen esaslı.
  • 11:39 - 11:41
    Bu yüzden onu sanat tarihi açısından sevdim.
  • 11:41 - 11:46
    Sahip olduğu kat kat nitelikleri sevdim.
  • 11:46 - 11:48
    Ancak bundan da daha fazlası, onu sevdim.
  • 11:48 - 11:50
    Leonardo zamanlarımda nasıl pembe Sèvres vazonun
  • 11:50 - 11:52
    olmaması imkânsızsa, o şekilde.
  • 11:52 - 11:56
    Portakal ve pembe renkli kuyruklu giysisini seviyorum.
  • 11:56 - 11:58
    Bulaşıkları yeni bitirip,
  • 11:58 - 12:03
    savaşa gidiyor gibi görünüşünü seviyorum. (Gülüşmeler)
  • 12:03 - 12:05
    Kılıcını da unutmuş gibi görünüyor.
  • 12:05 - 12:08
    Pembe küçük yanaklarını, o şirin enerjisini seviyorum.
  • 12:08 - 12:11
    Bir bakıma benim ikinci kişiliğim oldu.
  • 12:11 - 12:13
    Umarım biraz asildir,
  • 12:13 - 12:18
    ama daha ziyade bayağı gibi. (Gülüşmeler)
  • 12:18 - 12:22
    Umarım enerjiktir de.
  • 12:22 - 12:27
    Onu hayatıma Sèvres pembe filli vazo sayesinde soktum.
  • 12:27 - 12:28
    Ondan önce Leonardo ofisimde duruyordu,
  • 12:28 - 12:34
    ki bu objenin her gün yolcuğumun bir parçası
  • 12:34 - 12:36
    hâline gelebileceğini anlıyorum.
  • 12:36 - 12:39
    Gerçekten başkalarının, hepinizin,
  • 12:39 - 12:41
    müzelerde objeleri ziyaret edenlerin,
  • 12:41 - 12:43
    evlerine götüren ve onları keşfedenlerin,
  • 12:43 - 12:48
    bu objelerin hayal dünyalarında gelişmelerine izin vermesini umuyorum.
  • 12:48 - 12:49
    Çok teşekkürler.
  • 12:49 - 12:53
    (Alkış)
Title:
Endişelenmeyi bırakıp "gereksiz" sanatı sevmeyi nasıl öğrendim
Speaker:
Luke Syson
Description:

Luke Syson, Rönesans sanatının küratörüydü, azizlerin ve önemli İtalyan hanımefendilerinin üst düzeydeki tablolarının, yani ciddi sanatın. Sonra işini değiştirip, Met'in seramik koleksiyonunu devraldı, güzel, süslü, "gereksiz" şamdan ve vazoları. Onları hiç sevmedi. Onları hiç anlamadı. Ta ki o güne kadar... (TEDxMet'de filme alınmıştır.)

more » « less
Video Language:
English
Team:
closed TED
Project:
TEDTalks
Duration:
13:11

Turkish subtitles

Revisions