Return to Video

Herkes iyi bir hayata dair bir şansı hak etmiyor mu?

  • 0:01 - 0:02
    Sizinle son beş yıldır
  • 0:02 - 0:05
    dünyanın en fakir noktalarına
    seyahat etme olanağımla
  • 0:05 - 0:07
    neler tecrübe ettiğimi
  • 0:07 - 0:09
    paylaşmak istiyorum.
  • 0:10 - 0:13
    Bu görüntü
    her yerde karşılaştığım bir şey,
  • 0:13 - 0:17
    bu çocuklar
    bir akıllı telefona bakıyor
  • 0:17 - 0:20
    ve bu telefonlar dünyanın en fakir
    ülkelerinde bile büyük etkiler yaratıyor.
  • 0:21 - 0:23
    Takımıma dedim ki:
    Biliyor musunuz,
  • 0:23 - 0:26
    tüm dünyada hayallerin ve beklentilerin
    çoğaldığını görüyorum.
  • 0:27 - 0:30
    Hatta hayallerin
    örtüştüğünü görüyorum.
  • 0:31 - 0:34
    Bir grup ekonomistten bunu
    araştırmalarını istedim.
  • 0:34 - 0:36
    Bu gerçek mi?
  • 0:36 - 0:38
    Yani tüm dünyada
    beklentiler örtüşüyor mu?
  • 0:38 - 0:43
    Gallup anketleri gibi şeylere bakıp
    hayat tatminliğine baktılar
  • 0:43 - 0:47
    ve öğrendikleri şu oldu:
    Eğer internetiniz varsa,
  • 0:47 - 0:49
    tatminlik düzeyiniz artıyor.
  • 0:49 - 0:52
    Ama olan önemli bir husus daha var:
  • 0:52 - 0:54
    kendi gelirinizi kıyaslarken
  • 0:54 - 0:57
    baz aldığınız gelir de
  • 0:57 - 0:58
    yükseliyor.
  • 0:58 - 1:02
    Örneğin, bir toplumun
    baz aldığı gelir
  • 1:02 - 1:03
    yüzde on kadar yükselirse,
  • 1:03 - 1:05
    yani diğer ülkelerle kıyaslanırken,
  • 1:05 - 1:08
    o zaman ortalama olarak
  • 1:08 - 1:11
    insanların kendi gelirleri de
    aynı memnuniyet seviyesine
  • 1:11 - 1:13
    ulaşabilmesi için
    en az yüzde on kadar yükselmeli.
  • 1:13 - 1:17
    Ama daha düşük gelir
    yüzdeliklere geldiğinizde,
  • 1:17 - 1:19
    referans alınan gelir yüzde 10 artarsa,
  • 1:19 - 1:22
    sizin gelirinizin daha fazla
    artıyor olması lazım...
  • 1:22 - 1:23
    yüzde 20 kadar daha.
  • 1:23 - 1:26
    Bu artan beklentiler karşısında,
  • 1:26 - 1:28
    sorulması gereken önemli soru şu:
  • 1:28 - 1:29
    Beklentilerin fırsatlarla bağlantılı
  • 1:29 - 1:32
    olduğu dinamik, ekonomik büyümenin
  • 1:32 - 1:35
    benim doğduğum ülke olan Kore'deki gibi
  • 1:35 - 1:39
    bir ortama mı geçeceğiz,
  • 1:39 - 1:43
    yoksa beklentiler hüsrana mı dönüşecek?
  • 1:44 - 1:48
    Bu gerçek bir endişe,
    çünkü 2012 ve 2015 yılları arasında
  • 1:48 - 1:51
    terörizm olayları yüzde 74 arttı.
  • 1:51 - 1:56
    Terörizmden ölenlerin sayısı
    yüzde 150 arttı.
  • 1:56 - 1:57
    Bugün yaklaşık iki milyar insan
  • 1:58 - 2:00
    kritik şartlarda, çatışma ve savaş
    ortamında yaşıyor
  • 2:00 - 2:06
    ve 2030 yılına kadar dünyadaki
    fakir kesimin yüzde 60'ı
  • 2:06 - 2:09
    bu kritik şartlarda, çatışma ve savaş
    altında yaşıyor olacak.
  • 2:10 - 2:12
    Peki bu beklentileri karşılamak için
    neler yapmaktayız?
  • 2:13 - 2:14
    Bu beklentileri karşılamak için
  • 2:14 - 2:17
    yeni düşünme şekilleri var mı?
  • 2:17 - 2:20
    Çünkü eğer bulmazsak,
    çok endişeliyim
  • 2:20 - 2:25
    İnternet sayesinde beklentiler
    hiç olmadığı kadar artmakta.
  • 2:25 - 2:27
    Herkes herkesin nerede yaşadığını biliyor.
  • 2:27 - 2:30
    Peki bu beklentileri
    karşılama kabiliyetimiz de
  • 2:30 - 2:32
    aynı şekilde arttı mı?
  • 2:32 - 2:33
    Bunu daha detaylı aktarabilmek için
  • 2:34 - 2:36
    sizinle kendi hikayemi
    paylaşmak istiyorum.
  • 2:36 - 2:38
    Bu benim annem değil
  • 2:38 - 2:40
    ama Kore Savaşı esnasında
  • 2:40 - 2:42
    Seul'dan kaçmak için Kore Savaşı boyunca
  • 2:42 - 2:44
    Annem kız kardeşini yükledi,
  • 2:44 - 2:47
    yani küçük kız kardeşini sırtında taşıdı
  • 2:47 - 2:49
    ve yolun en azından bir kısmını yürüdü.
  • 2:50 - 2:53
    Bir seri mucizelerle,
  • 2:53 - 2:57
    annem ve babam New York'a
    gitmek için burslar kazandılar.
  • 2:57 - 3:02
    Aslında New York'ta tanıştılar
    ve New York'ta evlendiler.
  • 3:02 - 3:04
    Babam da bir mülteciydi.
  • 3:04 - 3:09
    19 Yaşında ailesini
    ülkenin kuzeyinde bırakarak
  • 3:09 - 3:10
    sınırdan kaçtı
  • 3:10 - 3:12
    ve ailesini bir daha hiç görmedi.
  • 3:13 - 3:16
    New York'ta evlenip
    yaşamaya başladıktan sonra
  • 3:16 - 3:19
    Babam Patricia Murphy'nin
    restoranında garsonluk yaptı.
  • 3:19 - 3:20
    Beklentileri yükselmişti.
  • 3:21 - 3:25
    1950'lerde New York City gibi
    bir yerde yaşamanın
  • 3:25 - 3:27
    nasıl bir şey olduğunu anlamıştılar.
  • 3:27 - 3:31
    Erkek kardeşim doğunca,
    Kore'ye geri döndüler
  • 3:31 - 3:35
    ve hatırladığım kadarıyla
    sakin bir hayatımız vardı
  • 3:35 - 3:37
    ama o sıralarda Kore
  • 3:37 - 3:41
    dünyanın en fakir ülkelerinden biriydi
  • 3:41 - 3:42
    ve siyasi bir devrim vardı.
  • 3:42 - 3:46
    Evimizin sokağının sonunda hep
    protestolar yapılırdı,
  • 3:46 - 3:50
    öğrenciler militar devlete karşı
    eylemler yapıyorlardı.
  • 3:51 - 3:52
    O zamanlar,
  • 3:53 - 3:56
    şu anda yönetmekte olduğum
    Dünya Bankası'nın
  • 3:56 - 3:59
    Kore hakkında beklentileri
    oldukça zayıftı.
  • 3:59 - 4:03
    Onlara göre Kore dış yardımlar olmadan
  • 4:03 - 4:07
    halkı için basit gerekleri bile
    sunmakta zorluk çekecek bir ülkeydi.
  • 4:07 - 4:11
    Dolayısıyla, durum şu:
    Kore zor bir durumda
  • 4:11 - 4:14
    ve ailem Amerikadaki hayatın nasıl
    olduğunu gördüler.
  • 4:14 - 4:16
    Orda evlendiler,
    kardeşim de orada doğdu.
  • 4:16 - 4:20
    Bizlere fırsatlar sunmak
    ve bizler için olan
  • 4:20 - 4:22
    beklentilerini gerçekleştirmek için
  • 4:22 - 4:25
    yeniden Amerika'ya dönmeleri
    gerektiğini düşündüler.
  • 4:25 - 4:27
    Böylece geri döndük.
  • 4:27 - 4:28
    İlk önce Dallas'a gittik.
  • 4:28 - 4:31
    Babam dişçilik lisansını yeniden
    okumak zorunda kaldı.
  • 4:31 - 4:34
    Sonra da o kadar yer arasından
    Iowa'ya yerleştik.
  • 4:34 - 4:36
    Iowa'da büyüdük.
  • 4:36 - 4:38
    Iowa'da normal bir
    hayat sürmeye devam ettik.
  • 4:38 - 4:41
    Lise ve üniversiteye gittim.
  • 4:41 - 4:46
    Sonra bir gün,
    hiç unutamayacağım bir şey oldu;
  • 4:46 - 4:51
    babam üniversitenin ikinci yılında
    beni bir gün okuldan aldı
  • 4:51 - 4:52
    ve eve sürerken
  • 4:52 - 4:54
    bana dedi ki '' Jim, beklentilerin nedir?
  • 4:54 - 4:57
    Ne okumak istiyorsun?
    Ne yapmak istiyorsun?''
  • 4:57 - 4:58
    Ve ben de dedim ki
    ''Baba --''
  • 4:58 - 5:01
    Annem bir filozoftu
    ve bizi fikirlerle doldurmuştu,
  • 5:01 - 5:03
    eylemler ve adaletle ilgili.
  • 5:04 - 5:07
    ve dedim ki ''baba ben politika
    ve felsefe okuyacağım
  • 5:07 - 5:10
    ve bir sosyal hareketin
    parçası olacağım.''
  • 5:10 - 5:12
    Koreli bir diş doktoru olan babam
  • 5:12 - 5:14
    yavaşça arabayı kenara çekti
  • 5:15 - 5:16
    (Kahkaha)
  • 5:16 - 5:18
    Bana bakıp dedi ki
  • 5:18 - 5:21
    ''Jim, Tıp lisansını aldıktan sonra
    istediğin şeyi okuyabilirsin.''
  • 5:21 - 5:23
    (Kahkaha)
  • 5:23 - 5:28
    Bu hikayeyi genellikle
    çoğunluğu Asyalı dinleyicilerle paylaştım.
  • 5:28 - 5:31
    Genellikle kimse gülmüyor.
    Sadece kafalarını sallıyorlar.
  • 5:31 - 5:32
    Doğal olarak.
  • 5:32 - 5:34
    (Kahkaha)
  • 5:34 - 5:35
    (Alkışlar)
  • 5:35 - 5:40
    Babamı çok gençken kaybettik,
  • 5:40 - 5:43
    30 yıl önce, 57 yaşındayken,
  • 5:43 - 5:45
    ben de şu an o yaştayım
  • 5:45 - 5:48
    ve babam tıp eğitimimin
    ortasında vefat edince...
  • 5:48 - 5:52
    Tıp ve Antropolojiyi
    birlikte okumayı başarmıştım.
  • 5:52 - 5:56
    Her ikisini de doktora seviyesinde okudum.
  • 5:57 - 6:00
    Ancak işte tam o sıralarda
    bu iki kişiyle tanıştım:
  • 6:00 - 6:01
    Ophelia Dahl ve Paul Farmer.
  • 6:02 - 6:04
    Paul ile ben aynı programdaydık.
  • 6:04 - 6:06
    Tıp okurken
  • 6:06 - 6:08
    Antropoloji üstüne de doktora yapıyorduk.
  • 6:08 - 6:11
    Dolayısıyla çok önemli
    sorular sormaya başladık.
  • 6:11 - 6:16
    Tıp ve Antropoloji okuma lüksü
    olmayan insanlar arasında
  • 6:16 - 6:18
    mülteci bir ailenin oğluydum.
  • 6:18 - 6:23
    Paul ise Florida'da bir bataklıktaki
    bir otobüste büyüdü.
  • 6:23 - 6:25
    Kendine ''beyaz çöp'' derdi.
  • 6:25 - 6:28
    İşte böyle bir fırsatımız vardı
  • 6:28 - 6:29
    ve kendimize şunu sorduk;
  • 6:30 - 6:31
    yapmamız gereken ne?
  • 6:31 - 6:34
    Böylesine iyi eğitimlerimiz varken
  • 6:34 - 6:37
    dünyaya sorumluluğumuz ne olabilir?
  • 6:37 - 6:40
    Böylece bir dernek kurmaya karar verdik.
  • 6:40 - 6:42
    Sağlık Partnerleri isminde.
  • 6:42 - 6:44
    Bu arada, bunun hakkında bir
    film bile yapıldı.
  • 6:44 - 6:47
    (Alkış)
  • 6:47 - 6:49
    Bir film yaptılar,
    çok da iyi bir film oldu.
  • 6:49 - 6:51
    İsmini de ''Ark'ı Bükmek'' koydular.
  • 6:51 - 6:54
    Sundance'de geçtiğimiz
    Ocak ayında gösterildi.
  • 6:54 - 6:55
    Jeff Skoll da içinde.
  • 6:55 - 6:58
    Jeff aslında bu filmin yapılmasını
    sağlayanlardan biri.
  • 6:58 - 7:03
    Sonra beklentilerimizin
    dünyanın en fakir ülkelerindeki
  • 7:03 - 7:06
    insanların beklentileriyle
    aynı seviyeye taşımak için
  • 7:07 - 7:08
    ne yapmamız gerektiğini sorguladık.
  • 7:08 - 7:11
    Bu benim 1988'te Haiti'ye ilk ziyaretim.
  • 7:12 - 7:17
    Ve 1988'te bir misyon belgesi oluşturduk,
  • 7:17 - 7:21
    yoksullara sağlık konusunda
    öncelik hakkı
  • 7:21 - 7:23
    tanıyacağımıza dair.
  • 7:23 - 7:26
    Bu çok uzun zaman aldı
    ve biz Antropoloji öğrencileriydik.
  • 7:26 - 7:29
    Bir yandan Marx'ı
    diğer yandan da
  • 7:29 - 7:31
    Habermas, Fernand Braudel'i okuyorduk.
  • 7:31 - 7:33
    Biz herşeyi okuyorken çalışmalarmızı
  • 7:33 - 7:37
    nasıl organize edeceğimiz
    hakkında bir sonuca varmalıydık.
  • 7:37 - 7:39
    Böylece ''F için S'' dedik,
  • 7:39 - 7:41
    fakirler için seçim hakkı.
  • 7:42 - 7:45
    Fakirlere seçim hakkı vermenin
    en önemli tarafı,
  • 7:45 - 7:46
    önemli olmayan taraflarıdır.
  • 7:46 - 7:51
    Bu sizin kendi kahramanlığınız
    için bir seçim hakkı değil.
  • 7:51 - 7:53
    Bu sizin fakirleri fakirlikten
    nasıl kurtaracağınız
  • 7:53 - 7:56
    hakkındaki fikirlerinizin
    seçim hakkı da değildir.
  • 7:56 - 7:59
    Derneğiniz için de bir
    seçim hakkı değildir.
  • 7:59 - 8:01
    Ve en zoru da,
  • 8:01 - 8:03
    sizin kendi fakirleriniz
    için bir tercih olmaması.
  • 8:04 - 8:06
    Bu, fakirlere verilen bir seçim hakkıdır.
  • 8:06 - 8:08
    O zaman ne yaparsınız?
  • 8:08 - 8:10
    Haiti'de biz --
  • 8:12 - 8:14
    Herkes bize en az maliyetli şeyin
  • 8:14 - 8:17
    aşı ve beslenme programlarına
    odaklanmak olduğunu söylüyordu.
  • 8:17 - 8:21
    Ancak Haitililerin asıl
    istediği bir hastaneydi.
  • 8:21 - 8:22
    Okullar istiyorlardı.
  • 8:22 - 8:26
    Çocuklarına, Amerika'ya giden
    akrabalarından ve başkalarından
  • 8:26 - 8:29
    hakkında duydukları
  • 8:29 - 8:31
    fırsatları sunmak istiyorlardı.
  • 8:31 - 8:36
    Benim ebevynlerimin çocukları için
    istedikleri fırsatların benzerlerini.
  • 8:36 - 8:38
    Bunu anlayabiliyordum.
  • 8:38 - 8:40
    Bu yüzden biz hastaneler inşa ettik.
  • 8:40 - 8:42
    Biz onlara eğitimler sunduk.
  • 8:42 - 8:46
    Onlara fırsatlar sunabilmek için
    elimizden gelen her şeyi yaptık.
  • 8:46 - 8:48
    Benim tecrübelerim gerçekten
    çok yoğunlaştı.
  • 8:48 - 8:52
    Lima, Peru'nun kuzey tarafında
    Carabayllo topluluğunda
  • 8:52 - 8:55
    Sağlık Partnerleri için çalışıyordum.
  • 8:56 - 8:57
    Bu toplulukta
  • 8:57 - 9:01
    insanlara giderek evlerini ziyaret
    ederek ve onlarla konuşarak
  • 9:01 - 9:06
    ''ilaca dayanıklı tüberkloz'' salgını
    olduğunu fark ettik.
  • 9:06 - 9:08
    Bu Melquiades.
  • 9:08 - 9:12
    Melquiades o zamanlar hastamdı,
    18 yaşlarındaydı
  • 9:12 - 9:16
    ve çok kötü durumda
    ilaca dayanıklı tüberkloz geçirmekteydi.
  • 9:17 - 9:20
    Dünyadaki tüm sağlık uzmanları,
  • 9:20 - 9:25
    ilaca dayanıklı tüberklozun tedavisinin
    çok maliyetli olduğunu söylüyordu.
  • 9:25 - 9:27
    Çok karmaşık, çok pahalı.
  • 9:27 - 9:30
    Kimse bunu yapamaz, başaramazdı.
  • 9:30 - 9:33
    Ayrıca bize kızıyorlardı
  • 9:33 - 9:34
    çünkü söyledikleri
  • 9:35 - 9:37
    bu eğer yapılabilecek olsa,
    onlar bunu yapmış olacaktılar.
  • 9:37 - 9:39
    Siz de kim olduğunuzu düşünüyorsunuz?
  • 9:39 - 9:42
    Savaştığımız insanlar da bu arada,
    Dünya Sağlık Örgütü'nün personeliydi
  • 9:42 - 9:45
    ve sanırım daha sık savaştığımız
    diğer organizasyon ise,
  • 9:45 - 9:47
    Dünya Bankası'ydı.
  • 9:47 - 9:51
    Biz elimizden geldiği kadarıyla
  • 9:51 - 9:54
    Melquiades'i ilaçlarını
    alması için ikna etmek için çalıştık.
  • 9:54 - 9:55
    Çünkü bu çok zor
  • 9:55 - 9:59
    ve Melquiades'ın ailesi
    tedavisi boyunca asla şunu düşünmediler:
  • 9:59 - 10:02
    ''Biliyor musunuz,
    aslında Melquiades çok masraflı.
  • 10:02 - 10:04
    Neden gidip bir başkasını
    tedavi etmiyorsunuz?''
  • 10:04 - 10:05
    (Kahkaha)
  • 10:05 - 10:08
    Melquiades'i 10 yıldır görmemiştim.
  • 10:08 - 10:11
    Lima'da yeniden yıllık
    toplantılarımızı yaparken
  • 10:11 - 10:12
    birkaç yıl önce,
  • 10:12 - 10:15
    film ekibi onu bulmayı başardı
  • 10:15 - 10:17
    ve gördüğünüz gibi burada birlikteyiz.
  • 10:17 - 10:20
    (Alkış)
  • 10:24 - 10:27
    Artık bir nevi medyatik bir star oldu
    çünkü film galalarına gidiyor
  • 10:27 - 10:29
    ve seyircilerle iletişim kurabiliyor.
  • 10:29 - 10:31
    (Kahkaha)
  • 10:31 - 10:33
    Ancak kazandığımız an...
  • 10:33 - 10:35
    Çünkü kazandık. Argümanı kazandık.
  • 10:35 - 10:39
    İlaçlara dayanıklı tüberklozu
    tedavi etmeniz gerektiği argümanını.
  • 10:39 - 10:42
    Aynı argümanları 2000'li yıllarda
    HIV hakkında duyuyorduk.
  • 10:42 - 10:45
    O sıralar tüm dünya HIV'i fakir ülkelerde
  • 10:45 - 10:48
    tedavi etmenin
    imkansız olduğunu söylüyordu.
  • 10:48 - 10:51
    Çok masraflı, çok karmaşık ve yapılamaz.
  • 10:51 - 10:53
    İlaca dayanıklı tüberkloza kıyaslanınca
  • 10:53 - 10:54
    aslında bu daha kolay.
  • 10:55 - 10:58
    Bunun gibi hastalar görüyorduk.
  • 10:58 - 10:59
    Joseph Jeune.
  • 10:59 - 11:02
    Joseph Jeune de asla bize masrafsız
    olacağını söylememişti.
  • 11:02 - 11:05
    Birkaç aylık ilaç tedavisiyle,
    böyle görünüyordu.
  • 11:05 - 11:08
    (Alkış)
  • 11:08 - 11:10
    Buna HIV'in Lazarus Etkisi diyoruz.
  • 11:10 - 11:12
    Joseline bize geldiğinde böyleydi.
  • 11:12 - 11:15
    Birkaç ay sonraki görünümü ise bu.
  • 11:15 - 11:17
    (Alkış)
  • 11:17 - 11:21
    Artık bizim tezimizn, bizim kavgamızın
    bu çalışmaların masraflı
  • 11:21 - 11:25
    olduğunu söyleyen organizasyonlarla
    olduğunu düşünüyorduk.
  • 11:25 - 11:26
    Biz hayır diyorduk,
  • 11:27 - 11:30
    fakirlere tercih hakkı verirken
    fakirlerin beklentilerini
  • 11:30 - 11:34
    karşılayabilmeleri için bizim de
    beklentilerimizi yükseltmeliyiz.
  • 11:34 - 11:36
    Ama bunun için dediler ki,
    bu iyi bir fikir ama maliyetli.
  • 11:36 - 11:43
    Çok akademik bir yaklaşımla,
    Sağlık Partnerleri'nde yaptığımız gibi
  • 11:43 - 11:45
    Dünya Bankası aleyhine bir kitap yazdık.
  • 11:45 - 11:48
    Kısaca, Dünya Bankası'nın ekonomik
    gelişime bu kadar
  • 11:48 - 11:52
    odaklı çalışmaları varken
  • 11:52 - 11:56
    devletlerin sağlık, eğitim
    ve sosyal güvenlik alanlarında
  • 11:56 - 12:00
    bütçe kısmalarını beklemesinin
  • 12:00 - 12:02
    çok yanlış olduğunu belirttik.
  • 12:02 - 12:04
    Dünya Bankası'yla tartıştık.
  • 12:04 - 12:05
    Sonra çılgınca bir şey oldu.
  • 12:06 - 12:09
    Obama beni Dünya Bankası
    Başkanı olmam için aday gösterdi.
  • 12:09 - 12:12
    (Alkış)
  • 12:15 - 12:20
    Obama'nın takımı bu süreç boyunca
    ''Gelişmek için Ölmek'' isimli kitabımın
  • 12:20 - 12:23
    birer kopyasını tutuyorlardı
    ve her sayfasını okumuşlardı.
  • 12:23 - 12:25
    Dedim ki ''Buraya kadar herhalde?''
  • 12:25 - 12:27
    ''beni adaylıktan çıkaracak mısınız?''
  • 12:27 - 12:29
    Obama da dedi ki,
    ''Hayır, hayır, bu sorun değil.''
  • 12:29 - 12:31
    Ve beni aday gösterdi
  • 12:31 - 12:35
    ve Temmuz 2012'de Dünya Bankası
    kapılarından içeri girdim.
  • 12:35 - 12:40
    Duvarda yazılı banka misyonumuz
    'Hayalimiz fakirliğin olmadığı bir dünya'
  • 12:40 - 12:43
    Bunu birkaç ay sonra
    bir hedefe dönüştürdük:
  • 12:43 - 12:44
    2030'a kadar aşırı fakirliği yok etmek
  • 12:44 - 12:46
    ve paylaşılan refahı arttırmak.
  • 12:46 - 12:48
    Dünya Bankası'nda bunu yapıyoruz.
  • 12:48 - 12:52
    Fakirlerin seçim hakkını
    Dünya Bankası'na
  • 12:52 - 12:53
    getirdiğimi düşünüyorum.
  • 12:53 - 12:58
    (Alkış)
  • 12:58 - 13:00
    Ancak burası TED
  • 13:00 - 13:03
    ve bu yüzden sizinle bazı
    endişelerimi paylaşmak istiyorum
  • 13:03 - 13:05
    ve sonra da bir teklif yapacağım.
  • 13:05 - 13:07
    Dördüncü Sanayı Devrimiyle igili,
  • 13:07 - 13:09
    bunu siz daha iyi bilirsiniz,
  • 13:09 - 13:11
    beni endişelendiren şey şu.
  • 13:11 - 13:13
    Hepimiz mesleklerin
    yok olacağını duyuyoruz.
  • 13:13 - 13:16
    Verilerimiz gelişmekte olan ülkelerdeki
  • 13:16 - 13:18
    mesleklerin üçte ikisinin
  • 13:18 - 13:20
    otomasyon yüzünden yok olacağını söylüyor.
  • 13:20 - 13:22
    Bu işleri bir şekilde telafi etmeliyiz.
  • 13:22 - 13:24
    Bu işleri telafi etmenin bir yolu
  • 13:24 - 13:28
    sağlık çalışanlarını
    resmi iş gücüne kazandırmakla olur.
  • 13:28 - 13:29
    Ve biz bunu yapmak istiyoruz.
  • 13:29 - 13:30
    (Alkış)
  • 13:30 - 13:33
    Rakamların uyuşacağını düşünüyoruz,
  • 13:33 - 13:37
    sağlık neticeleri daha iyi oldukça
    ve insanlar iş sahibi oldukça
  • 13:37 - 13:38
    onları iletişim ve sosyal beceriler
  • 13:38 - 13:41
    gibi alanlarda eğitebileceğiz
  • 13:41 - 13:44
    ve çalışan olduklarında
    bunun büyük etkisi olacak
  • 13:44 - 13:48
    ve bu da en çok büyüyen alan olabilir.
  • 13:48 - 13:50
    Ama beni rahatsız eden bir şey daha var:
  • 13:50 - 13:54
    şu anda anladığımız kadarıyla
    gelecekteki işler
  • 13:54 - 13:56
    dijital gereksinimli olacak
  • 13:56 - 14:00
    ve çocuklarda yetersiz büyüme krizi var.
  • 14:00 - 14:04
    Bunlar Charles Nelson'un
    Harvard Tıp Fakültesi'nden
  • 14:04 - 14:05
    bizimle paylaştığı resimler.
  • 14:05 - 14:10
    Bu resimlerin sol tarafında gördüğünüz
  • 14:10 - 14:14
    Yetersiz büyümeden muzdarip
    3 aylık bir bebek.
  • 14:14 - 14:17
    yeterli gıda,
    yeterli stimulus almıyor.
  • 14:17 - 14:19
    Diğer tarafta ise
    normal bir çocuk görüyorsunuz
  • 14:19 - 14:23
    ve normal bir çocukta tüm bu nörolojik
    bağlantıların olduğunu görüyorsunuz.
  • 14:23 - 14:25
    Şimdi bu nöral bağlantılar önemli
  • 14:25 - 14:28
    çünkü bunlar insan iş gücünün tanımıdır.
  • 14:28 - 14:32
    Şimdi bu rakamları
    düşürebilecek şeyleri biliyoruz.
  • 14:32 - 14:35
    Çocuklarda yetersiz büyüme seviyesini
    hızla azaltabiliriz.
  • 14:35 - 14:40
    Eğer yapmazsak, örneğin Hindistan'da
    çocukların yüzde 38'inde bu var,
  • 14:40 - 14:42
    gelecekteki ekonomi yarışında
    nasıl yer alacaklar?
  • 14:42 - 14:48
    Eğer yüzde 40 gelecekteki çalışanlar
    tüm ülkenin gelişimi için
  • 14:48 - 14:52
    eğitim alanında
    ve endişe duyduğumuz üzere
  • 14:52 - 14:55
    ekonomik alanda başarılı olamazlarsa,
  • 14:56 - 14:58
    biz ne yapacağız?
  • 14:59 - 15:02
    78 trilyon dolar
    global ekonomimizin boyutu.
  • 15:02 - 15:06
    8.55 trilyon negatif faizli
    teminatlarda oturuyor.
  • 15:06 - 15:11
    Yani bu Alman Merkez bankasına
    paranızı verip
  • 15:11 - 15:13
    sonra paranızı tutması için
    para ödüyorsunuz demek.
  • 15:13 - 15:15
    Bu negatif faizli bir teminat.
  • 15:15 - 15:18
    24.4 trilyon dolar çok az
    kazandıran devlet hisselerinde.
  • 15:18 - 15:24
    8 trilyon ise çok zengin
    insanların elinde duruyor...
  • 15:24 - 15:26
    büyük şiltelerinin altında.
  • 15:26 - 15:30
    Bizim yapmaya çalıştığımız
    kendi araçlarımızı kullanarak...
  • 15:30 - 15:32
    yani biraz akademik konuşursak,
  • 15:32 - 15:34
    ilk kayıp borç araçlarımızı kullanmaktan,
  • 15:34 - 15:37
    risklerden arınmaktan,
    karışık finansmandan,
  • 15:37 - 15:39
    siyasi risk sigortası yapmaktan
  • 15:39 - 15:41
    kredi iyileştirmesinden bahsediyorum.
  • 15:41 - 15:44
    Dünya bankasında öğrendiğim şeyler,
  • 15:44 - 15:48
    zengin insanlar her bir günü
    daha zengin olmak için kullanırken
  • 15:48 - 15:51
    ama bunu bizlerin fakirler için
    yeterince agresif bir şekilde
  • 15:51 - 15:54
    para akışını sağlamak için kullanmıyoruz.
  • 15:54 - 15:56
    (Alkış)
  • 16:00 - 16:02
    Peki bu nasıl çalışıyor?
  • 16:02 - 16:07
    Özel sektör aktörlerini bir ülkeye getirip
  • 16:07 - 16:09
    gerçekten başarılı olabilir misiniz?
  • 16:09 - 16:11
    Aslında biz bunu birkaç kez yaptık.
  • 16:11 - 16:13
    Burası Zambia, Güneş Enerjisi projesi.
  • 16:13 - 16:15
    Bu Dünya bankasının bir paket çözümü,
  • 16:15 - 16:18
    bizler özel sektör yatırımcıları
    çekmek için
  • 16:18 - 16:20
    ihtiyaç duyulan şeyleri yapıyoruz.
  • 16:20 - 16:24
    Bu verdiğim örnekte,
    Zambia'da elektrik maliyeti
  • 16:24 - 16:26
    saati 25 cent kilowatt iken,
  • 16:26 - 16:30
    açık arttırma gibi basit yöntemlerle
  • 16:30 - 16:32
    birkaç politikayı değiştirerek
  • 16:32 - 16:35
    bu maliyeti aşağı çekmeyi başardık.
  • 16:35 - 16:36
    Zambia'da en düşük tarif,
  • 16:36 - 16:38
    25 cent kilowatt mıydı?
  • 16:38 - 16:43
    En düşük ücret saati 4.7 cent kilowatt.
    Bu mümkün.
  • 16:43 - 16:45
    (Alkış)
  • 16:45 - 16:47
    Ama benim size teklifim şu.
  • 16:47 - 16:49
    Bu Zipline adında bir grup,
  • 16:49 - 16:52
    çok iyi bir şirketler
    ve gerçekten de roket bilim insanları.
  • 16:52 - 16:55
    Rwanda'da droneları nasıl
    kullanabileceklerini çözdüler.
  • 16:55 - 16:57
    Burada gördüğünüz ben
    Rwanda'da drone havalandırırken
  • 16:57 - 16:59
    1 saatin altında ülke içinde
  • 16:59 - 17:01
    kan götürebilen bir sistem.
  • 17:01 - 17:02
    Bu şekilde hayat kurtarıyoruz
  • 17:02 - 17:04
    ve bu program hayat kurtardı --
  • 17:04 - 17:05
    (Alkış)
  • 17:05 - 17:07
    Bu program Zipline için
    finansman sağladı
  • 17:07 - 17:11
    ve Rwanda'ya da çok para tasarruf ettirdi.
  • 17:11 - 17:14
    Yapmanızı istediğimiz şey bu.
  • 17:14 - 17:17
    Aklınızda biraz zaman ayrıp
  • 17:17 - 17:20
    üstüne çalıştığınız teknolojilerin,
  • 17:20 - 17:22
    kurduğunuz şirket ve tasarımlarınızın
  • 17:22 - 17:25
    üzerinde düşünün ve bizimle çalışın,
  • 17:25 - 17:29
    ve bunun gibi iki tarafın da kazandığı
    sonuçlar doğurabilelim.
  • 17:29 - 17:32
    Sizi bir hikaye ile bırakacağım.
  • 17:33 - 17:35
    Tanzanya'daydım ve bir sınıftaydım.
  • 17:35 - 17:38
    Burada 11 yaşındaki çocuklarla
    bir sınıftayım.
  • 17:39 - 17:41
    Onlara her zaman
    yaptığım gibi sordum:
  • 17:41 - 17:43
    ''Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?''
  • 17:43 - 17:45
    İki tanesi elini kaldırdı ve dedi ki:
  • 17:45 - 17:47
    ''Ben Dünya Bankası başkanı
    olmak istiyorum.''
  • 17:47 - 17:49
    (Kahkaha)
  • 17:49 - 17:52
    Sizin gibi benim takımım
    ve öğretmenleri gülmeye başladı.
  • 17:52 - 17:54
    Ama ben onları durdurdum.
  • 17:54 - 17:56
    Dedim ki ''Bakın size bir
    hikaye anlatayım:
  • 17:57 - 18:01
    Ben Güney Kore'de doğduğumda
    orası da buraya benziyordu.
  • 18:01 - 18:03
    Ben de buralardan geldim.
  • 18:03 - 18:05
    Ben daha üç yaşındayken,
  • 18:06 - 18:07
    ve ana sıfındayken,
  • 18:08 - 18:12
    eğer zamanın Dünya Bankası Başkanı
    George David Woods
  • 18:12 - 18:15
    Kore'yi ziyaret edip
    benim sınıfıma gelseydi,
  • 18:15 - 18:17
    geleceğin Dünya Bankası Başkanı'nın
  • 18:17 - 18:19
    o sınıfta oturuyor olduğunu
  • 18:19 - 18:20
    asla düşünmeyecekti.
  • 18:20 - 18:22
    Kimsenin size bir gün
  • 18:23 - 18:26
    Dünya Bankası Başkanı olamayacağınızı
    söylemesine izin vermeyin.''
  • 18:26 - 18:27
    Teşekkür ederim.
  • 18:27 - 18:28
    (Alkış)
  • 18:28 - 18:30
    Sizi bir fikirle bırakmama izin verin.
  • 18:30 - 18:33
    Geldiğim ülke eskiden
    dünyanın en fakir ülkesiydi.
  • 18:33 - 18:34
    Dünya Bankası Başkanıyım.
  • 18:35 - 18:38
    Ardımdan merdiveni itemem ve itmeyeceğim.
  • 18:38 - 18:39
    Bu acil bir konu.
  • 18:39 - 18:41
    Beklentiler yükseliyor.
  • 18:41 - 18:43
    Her yerde beklentiler artıyor.
  • 18:43 - 18:46
    Bu odadaki sizler, bizimle çalışın.
  • 18:46 - 18:50
    Gördüğünüz Zipline gibi çözümler
    bulabileceğimizi biliyoruz
  • 18:50 - 18:53
    ve fakirlerin daha iyi bir dünyaya
    atlamasına yardım edebiliriz
  • 18:53 - 18:56
    ama bu biz birlikte çalışmazsak olmayacak.
  • 18:56 - 18:59
    Gelecekteki ''sen',
    özellikle de sizin çocuklarını...
  • 18:59 - 19:01
    Gelecekteki sen
  • 19:01 - 19:04
    dünyamızdaki tüm çocuklara
  • 19:04 - 19:08
    eşit fırsat yaratmak için
    ne kadar duyarlı olabildiğimiz
  • 19:08 - 19:10
    ve empati kurabildiğimize bağlı olacak.
  • 19:10 - 19:11
    Çok teşekkür ederim.
  • 19:11 - 19:13
    (Alkış)
  • 19:13 - 19:16
    Teşekkürler. Teşekkürler.
  • 19:16 - 19:19
    (Alkış)
  • 19:21 - 19:23
    Chris Anderson: Sanırım insanlar
  • 19:23 - 19:25
    böyle bir konuşmayı
  • 19:25 - 19:27
    Dünya Bankası başkanından
    duymayı beklemiyorlardı.
  • 19:27 - 19:28
    Bu çok iyiydi.
  • 19:28 - 19:31
    Ben sizin teklifinizde biraz daha
    açık olmanızı rica edeceğim.
  • 19:31 - 19:36
    Bu odada bir çok yatırımcı
    ve girişimci var.
  • 19:36 - 19:38
    Onlarla nasıl partner olacaksınız?
    Teklifiniz nedir?
  • 19:38 - 19:41
    Jim Yong Kim: Biraz akademik
    olabilir miyim?
  • 19:41 - 19:43
    CA: Tabii ki
    JYK: İşte yaptıklarımız.
  • 19:43 - 19:46
    Mesela sigorta şirketleri
    gelişen ülkelerde altyapı yatırımı için
  • 19:46 - 19:49
    asla yatırım yapmazlar
    çünkü bu riski alamazlar.
  • 19:49 - 19:52
    Onlar sigorta satın alan insanların
    parasını tutuyorlar.
  • 19:52 - 19:54
    Bu yüzden
    İsveç Uluslarası Kalkınma Ajansı
  • 19:54 - 19:56
    bize biraz para verdi,
  • 19:56 - 19:59
    biz de bu parayı biraz daha arttırdık,
    yüz milyon kadar yaptık,
  • 19:59 - 20:02
    ve ilk zararı biz üstlendik,
    yani eğer işler kötü giderse
  • 20:02 - 20:04
    yüzde 10'luk zararı sadece biz alacaktık
  • 20:04 - 20:06
    ve geriye kalanlar güvende olacaktı.
  • 20:06 - 20:09
    Bu da yüzde 90'lık bir kısmın kesilerek
  • 20:09 - 20:13
    üçüz B yatırım puanı olması anlamdaydı.
    Sigorta şirketleri yatırım yaptı.
  • 20:13 - 20:17
    Yani bizim yaptığımız,
    bankanın parasını alıp
  • 20:17 - 20:21
    bazı araçların
    riskini azaltmak için kullanıyoruz
  • 20:21 - 20:23
    ki dışarıdan da insanları
    sürece dahil edebilelim.
  • 20:23 - 20:26
    Yani trilyonlarca dolar üzerinde
    oturan sizler
  • 20:26 - 20:27
    bize gelin, olur mu?
  • 20:27 - 20:28
    (Kahkaha)
  • 20:28 - 20:31
    CA: Yani aslında baktığınız şeyler
    gelişmekte olan ülkelerde
  • 20:31 - 20:34
    meslekler yaratacak
    teklifler arıyorsunuz.
  • 20:34 - 20:35
    JYK: Kesinlikle. Kesinlikle.
  • 20:35 - 20:39
    Örneğin bunlar enerji sektörü altyapısı,
  • 20:39 - 20:41
    yollar, köprüler, limanlar.
  • 20:41 - 20:44
    Bu gibi şeyler meslekler
    yaratmak için gerekli şeyler
  • 20:44 - 20:46
    ama bizim asıl dediğimiz
  • 20:46 - 20:49
    üzerinde çalıştığınız teknoloji
  • 20:49 - 20:50
    veya işletmenin
  • 20:50 - 20:54
    gelişen ülkelerde bir işlevi
    olmayabileceğini düşünüyor olabilirsiniz
  • 20:54 - 20:55
    ama Zipline projesine bakın.
  • 20:55 - 20:57
    Ve Zipline olayı
    kaliteli bir teknolojiden
  • 20:57 - 20:59
    kaynaklı olmadı.
  • 20:59 - 21:02
    Bu Rwandalılarla erken
    çalışmaya başlamalarından
  • 21:02 - 21:04
    ve yapay zekayı kullanmaları
    sayesinde oldu.
  • 21:04 - 21:07
    Önemli bir detay,
    Rwanda'nın internet altyapısı çok iyi
  • 21:07 - 21:10
    ama bu şeyler kendi başına uçuyor.
  • 21:10 - 21:13
    Ve biz de bunu yapacağız,
    Biz sizleri tanıştıracağız.
  • 21:13 - 21:14
    Hatta finansmanı dahi sağlayacağız.
    Size bu konuda destek olacağız.
  • 21:16 - 21:18
    CA: Dünya Bankası bu gibi projelerden
  • 21:18 - 21:20
    yapmak için ne kadar harcamayı düşünüyor?
  • 21:20 - 21:24
    JYK: Chris sen beni her zaman böyle
    bir şey söyletmeye çalışıyorsun.
  • 21:24 - 21:27
    CA: Başını belaya koymaya çalışıyorum.
    JYK: Yapmaya çalıştığımız şu.
  • 21:27 - 21:31
    Fakir ülkelerde yatırım için,
    en fakir ülkeler için,
  • 21:31 - 21:33
    yıllık 25 milyar ayırıyoruz.
  • 21:33 - 21:35
    Önümüzeki üç yıllık yatırımlarımız,
  • 21:35 - 21:36
    yılda 25 milyar.
  • 21:36 - 21:38
    Bu parayı nasıl daha etkili
  • 21:38 - 21:41
    kullanabileceğimiz hakkında
    sizinle düşünmeliyiz
  • 21:41 - 21:44
    Size net bir rakam veremiyorum.
    Bu tamamen fikirlerinizin kalitesine bağlı
  • 21:44 - 21:46
    Bu yüzden bize fikirlerinizi getirin
  • 21:46 - 21:51
    ve finansmanı sağlamanın çok zor
    olacağını düşünmüyorum.
  • 21:51 - 21:54
    CA: Peki. Bunları en doğru
    kişiden duydunuz.
  • 21:54 - 21:56
    Jim teşekkürler.
    JYK: Teşekkürler. Teşekkürler.
  • 21:56 - 21:59
    (Alkışlar)
Title:
Herkes iyi bir hayata dair bir şansı hak etmiyor mu?
Speaker:
Jim Yong Kim
Description:

Akıllı telefonlar ve internet sayesinde tüm dünyada insanların hayal ve beklentileri artıyor. Peki bu beklentileri fırsatlarla mı yoksa hüsranla mı karşılanacak? Dünya Bankası Grubu Başkanı Jim Yong Kim dünyadaki aşırı fakirliği sona erdirmek ve kolektif refahı teşvik etmek istiyor. Kım, yatırım ve risksiz gelişim desteğiyle dünyanın en fakir ülkelerindeki insanların sağlık ve finansal geleceğini iyileştirmek için kurumun nasıl çalıştığını bizlerle paylaşıyor.

more » « less
Video Language:
English
Team:
closed TED
Project:
TEDTalks
Duration:
22:12

Turkish subtitles

Revisions Compare revisions