Londra'daki bir bankacı güncel borsa bilgilerini Hong Kong'daki meslektaşına bir saniyeden kısa sürede yollar. Tek bir tıkla New York'taki bir müşteri Pekin'den elektronik ürün siparişi verebilir ve bu ürün bir kargo uçağı ya da yük gemisiyle birkaç gün içerisinde adresine ulaştırılır. Günümüzde dünya çapında ürünlerin ve bilgilerin taşınmasındaki hız ve hacim tarih boyunca görülmemiş bir seviyededir. Ama küresel ticaretin kendisi düşündüğümüzden daha eskidir, 8000 km yol boyunca 2000 yıldan uzun bir süre var olmuş ve İpek Yolu olarak biliniyor. İpek Yolu aslında sadece tek bir yol değil, birçok farklı rotadan oluşan bir ağ; yüzyıllar içerisinde yavaş yavaş ortaya çıkan, birçok yerleşim yerini birbirine bağlamış. İlk tarım toplulukları verimli nehir yataklarında yaşadı, seyahat olanakları, coğrafi koşullar ve bilinmeyenin korkusuyla. Fakat büyüdüklerinde sınırlarındaki kurak çöllerin zebaniler tarafından değil, at sırtında yaşayan göçebe kabileler tarafından mesken tutulduğunu gördüler. Macaristan'dan Moğolistan'a kadar yayılmış olan İskitler, başka medeniyetlerle temas kurdular; Yunanlılar, Mısırlılar, Hintliler ve Çinliler. Bu temas çoğunlukla barışçıl değildi. Ama saldırı ve savaşa rağmen tacirlerin ticaret faaliyetlerinin yanı sıra göçmenler de ürün, fikir ve teknolojileri doğrudan bağlantıları olmayan kültürlere de yaymaya başladılar. Büyümekte olan bu ağın en önemli kollarından biri Pers Kraliyet Yolu idi; İsa'dan önce 5. yüzyılda I. Darius tarafından tamamlanmıştı. Tigris Nehri'ndan Ege Denizi'ne yaklaşık 3200 km uzunluğunda, düzenli aktarma noktalarında mal ve mektupların bir yolcunun alacağı sürenin yaklaşık 1/10'unda seyahat etmesine izin verildi. Büyük İskender'in İran'ı fethiyle ve Semerkand gibi şehirleri ele geçirerek Orta Asya'ya kadar genişlemesiyle ve Uzak İskenderiye gibi yeni şehirler kurmasıyla, Yunan, Pers ve Hint kültür ve ticaret ağı hiç olmadığı kadar uzağa genişledi, Çin ve Batı medeniyetleri arasında bir köprünün temellerini atmış oldu. Yol M.Ö. 2. yüzyılda keşfedildi; Zhang Qian isimli bir elçi, Batıdaki göçebelerle anlaşmak için gönderildi ve Han İmparatorluğu'na batı sınırlarının ardındaki bilge halkların, egzotik ürünlerin, zengin ticaretin masallarıyla döndü. Elçiler ve tüccarlar İran ve Hindistan'a ipek, atlar için yeşimtaşı ve pamuk ticareti yapmak için gönderildi, seyahatleri sırasında onları koruyan ordularla birlikte. Doğunun ve batının yolları Avrasya'yı kapsayan birleşik bir kültürel ve ticari takasa eskisinden daha fazla olanak tanıyarak kademeli olarak birbirine bağlandı. Çin malları Roma'ya doğru yola çıktı, ipeğin yasaklanmasıyla sonuçlanan bir altın ihraç fazlalığına neden oldu, bu esnada Roma'nın cam işi ürünleri Çin'de çok değerlendi. Orta Asya'daki askerî akınlar Çinli ve Romalı askerleri karşı karşıya da getirdi. Muhtemelen yaylı tüfek teknolojisini Batı dünyasına iletiyorlardı. Egzotik ve yabancı ürünlere ve faydasına olan talep, İpek Yolu'nun gözden geçirilmesini gerektirdi, Roma İmparatorluğu'nun dağılmasına ve Çin hanedanlarının yükselip düşmesine rağmen. Moğollar dahi yağmalamalarına karşın ticaret yollarına zarar vermek yerine onları korudular. Fakat bu ticaret malları ile birlikte bu yollar geleneklerin, buluşların, fikirlerin ve dillerin yer değiştirmesini de sağladı. Hindistan kaynaklı Budizm Çin ve Japonya'da benimsendi ve buraların en yaygın inanışı hâline geldi. İslam, Arap Yarımadası'ndan çıkıp Güney Asya'da yayıldı, yerel inançlarla harmanlanarak Sihizm gibi yeni inanışları ortaya çıkardı. Barut, Çin'den Orta Doğu'ya yola çıktı, Osmanlı, Safevi, Babür İmparatorluklarının kaderini değiştirdi. Bir şekilde, İpek Yolu'nun başarısı kendi sonunu getirdi, manyetik pusula gibi yeni deniz teknolojileri, uzun menzilleri mazide bırakarak Avrupa'ya ulaştı. Bu esnada, Moğol egemenliğinin bitişini Çin'in uluslararası ticaretten çekilmesi izledi. Eski yollar ve bağlantılar varlıklarını sürdürmemelerine rağmen, dünyayı geri dönülmeyecek biçimde kökten değiştirdiler. Avrupalılar Doğu Asya'da onları bekleyen zenginliklere doğru yeni rotalar aramaya koyuldular. Bu da Keşif Çağı'nın, Afrika ve Amerika'ya keşiflerin yolunu açacaktı. Bugün, küresel bağlantılar hayatımızı eskisinden daha farklı şekillendiriyor. Kanada'da alışveriş yapanlar Bangladeş'te üretilen tişörtleri alıyor, Japon seyirciler İngiliz televizyon programlarını izliyor, Tunuslular devrimi başlatmak için bir Amerikan yazılımı kullanıyor. Küreselleşmenin kültür ve ekonomideki etkisi yadsınamaz. Ama avantajları ve dezvantajları ne olursa olsun, bu yeni bir şey değil. Dağlar, çöller ve okyanuslar önceleri bizi ayırdı fakat şimdi ses hızını aşan taşıtlarla, kıtalar arası iletişim ağlarıyla, uzaydan alınan sinyallerle aşılıyorlar; aylarca yol giden karavanlarla değil. Elbette bunların hiçbiri çabalarıyla İpek Yolu'nu, tarihin ilk dünya çapındaki ağını yaratan kültürler olmaksızın mümkün olamazdı.