Bilgisayarları, kameraları, mikrofonları dünyayı mümkün olduğunca farkı yansıtacak şekilde nasıl kullanabiliriz? İnterneti yeni bir sinema türü yaratmak için kullanmak nasıl mümkün olabilir? Ve hatta, neden kayıt yapıyoruz? 10 yıl önce filmler yapmaya, aklımda böyle basit sorularla başladım. Önce Christophe Abric adında bir arkadaşımla bağımsız müziğe adanmış La Blogothèque adında bir internet sitemiz vardı. Müzik için deli oluyorduk. Müziği farklı bir şekilde yansıtmak, sevdiğimiz müzikleri, hayran olduğumuz müzisyenleri mümkün olduğunca müzik piyasasından uzak ve bağlı olduğu klişelerden uzak bir şekilde filme almak istedik. Her hafta internette seanslar yayınlamaya başladık. Şimdi oradan birkaç parça izleyeceğiz. Duşta Grizzly Bear'den bir Paris kafesinde çalan Sigur Rós'a. Eyfel Kulesi'nde çalan Phoenix'ten New York'ta otel odasındaki Tom Jones'a. Olympiades'da bir asansördeki Arcade Fire'dan Brooklyn'de merdivenden inen Beirut'a. Arabadaki R.E.M.'den Fransa'nın güneyinde gece vakti bir masanın etrafındaki The National'a. Montmartre'taki bir dairede arkadaşlarıyla çalan Bon Iver'dan uzun bir gece geçiren Yeasayer'a ve daha nice tanınmayan ya da çok ünlü gruba. Bütün o filmleri internette ücretsiz yayınladık ve filmleri paylaşıp müziği farklı bir şekilde yansıtmak istedik. Bütün o yeni teknolojileri kullanarak farklı bir tür yakınlık yaratmak istedik. O zamanlar, yani 10 yıl önce internette böyle bir proje yoktu. Ve sanıyorum ki yaptığımız Take Away Shows (Paket Servis Konserler) projesi bu sayede milyonlarca izleyiciye ulaşarak çok başarılı oldu. Bir süre sonra ben biraz... Başka bir yere gitmek istedim. Seyahat etme ve başka müzikler keşfetme, dünyanın farklı yerlerine gitme ihtiyacı hissettim. Ve aslında aklımda göçebe sinemacılık gibi bir fikir vardı. Yeni teknolojiler kullanımı ve yolculuk, bir araya nasıl gelebilirdi? Filmlerimi bir otobüste And Dağları'nı geçerken nasıl montajlayabilirdim? Ve dünya çapında beş yıllık bir seyahate çıktım. O dönemde dijital film ve plak şirketi Petites Planètes'ı kurdum. Aynı zamanda Fransız sinemacı Chris Marker'a saygı duruşu niteliğindeydi. O yeni filmlerden birkaç görüntü daha izleyeceğiz. Kuzey Brezilya'nın tecno brega kraliçesi Gaby Amarantos'tan Çeçenistan'da bir kadın korosuna. Singapur'da One Man Nation'la deneysel elektronik müzikten São Paolo'daki çatısında şarkı söyleyen Brezilyalı efsane Tom Zé'ye. Ermenistanlı harika rock grubu The Bambir'den Tiflis, Gürcistan'da bir restoranda çalan yöresel şarkılara. Cakarta, Endonezya'dan harika bir retro pop grubu olan White Shoes'dan Kiev, Ukrayna'dan devrimsel bir grup olan DakhaBrakha'ya. Tomi Lebrero, bandoneonu ve Buenos Aires, Arjantin'den arkadaşlarından dünyanın dört bir yanında birçok başka yere ve müzisyene. Seyahat gibi olmasını istedim. Arkamda büyük bir şirketle ve planlı bir şekilde onca filmi çekmek imkansız olurdu. Bir sırt çantasıyla tek başıma seyahat ediyordum. İçinde bilgisayar, kamera, mikrofonlar vardı. Yalnızdım ama aslında gittiğim yerin yerlileriyleydim. Kesinlikle profesyonellerden oluşmayan ekibimle olay yerinde tanışıyordum. Bir yerden bir diğerine gidip seyahat eder gibi film çekiyordum. Gerçekten de sinemanın şöyle basit bir şey olabileceğine inandım: "Bir film çekmek istiyorum ve sen bana bu gece kalacak bir yer vereceksin." "Ben sana sinemada bir an vereceğim, sen de bana caipirinha ikram edeceksin." Ya da başka içecekler. Nerede olduğunuza bağlı. Peru'da pisco sour içiyorlar. Aslında Peru'ya gittiğimde orada ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Elimde sadece bir kişiye ait bir telefon numarası vardı. Üç ay sonra, bütün ülkeyi gezdikten sonra sırf oralıların yardımıyla 33 film çekmiştim. Hep şu soruyu sorduğum insanların yardımıyla: "Bugün burada kaydedilecek önemli ne var?" Bu şekilde yaşayarak, plansız çalışarak ana göre tepki verebildim ve o an ne yapmanın önemli olduğuna karar verebildim. "Bu insanı kaydetmek önemli." "Bu alışverişi yaratmak önemli." Çeçenistan'a gittiğimde tanıştığım ilk kişi bana baktı ve "burada ne arıyorsun" dedi. "Gazeteci misin? Sivil toplum örgütü? Siyaset?" "Ne tarz sorunları araştıracaksın?" Ama aslında orada bulunma sebebim Çeçenistan'daki Sufi ayinlerini araştırmaktı. Çeçenistan'daki, bölge dışında hiç bilinmeyen inanılmaz Sufi kültürünü. İnsanlar, onlara o filmleri vereceğimi anlar anlamaz... Creative Commons lisansı altında internette ücretsiz yayınlardım ama ayrıca filmleri insanlara verirdim ve onlarla istediklerini yapmalarına izin verirdim. Tek isteğim onları güzel bir çerçevede yansıtmaktı. Onları öyle bir şekilde resmedeyim ki ileride torunları baktığında şöyle desinler istedim: "Vay be. Dedem, Beyoncé kadar havalıymış." Bu gerçekten önemli bir şey. Çok önemli çünkü insanlar bu sayede kendi kültürlerini ve vatanlarını farklı bir gözle görebilecek. Farklı düşünecekler. Çeşitliliği korumanın yolu olabilir bu. Neden kayıt yapıyoruz? Amerikalı filozof Hakim Bey'in çok güzel bir sözü var: "Her kayıt, canlı bir performansın mezar taşıdır." Görsele doymuş olan bu çağda akılda tutmak için çok güzel bir cümle. Ne anlamı var? Amacımız ne? Araştırma yaparken şu fikir hâlâ aklımdaydı: Bunun anlamı ne? Müzik üzerine araştırma yapıyordum. Kökenini bulmaya çalışıyordum. Tüm bunlar nereden geliyor? Ben Fransızım. Neler keşfedeceğimi hiç bilmiyordum. Çok basit bir şeydi: Başlangıçta her şey kutsaldı ve müzik, ruhani şifaydı. Kameramı, küçük aracımı yakınlaşmak için, sadece transı kaydetmek için değil, muadilini, bir sine-trans olabilir, bulmak için, insanlarla tamamen ahenk içinde bir şey bulmak için nasıl kullanabilirim? Şimdi yaptığım araştırma bu konuda. Ruhanilik, dünyadaki yeni ruhlar üzerine. Şimdi birkaç görüntü daha izleyelim. Endonezya'daki Tana Toraja cenaze ayininden Etiyopya'nın kuzeyinde bir Paskalya törenine. Cava Adası'nda popüler bir trans ayini olan jathilan'dan Brezilya'nın kuzeyindeki Umbanda'ya. Çeçenistan'ın Sufi ayinlerinden Ermenistan'ın en kutsal kilisesinde bir ayine. Etiyopya'nın kutsal şehri Harar'da Sufi şarkılarından Peru'daki Amazon'un derinliklerinde Shipibo'yla bir ayahuasca ayinine. Ve şu anda Brezilya'da Priscilla Telmon'la birlikte yaptığım "Híbridos" (Melezler) isimli yeni projem. Ülkenin dört bir yanındaki yeni ruhani akımlar üzerine bir araştırma. Bu, "deneysel etnografya" adını verdiğim küçük bir arayışım. Bütün bu farklı türleri karıp belli bir karmaşıklığı geri kazanmaya çalışıyorum. Neden kayıt yapıyoruz? Hâlâ oradaydım. Sinemanın bize görmeyi öğrettiğine inanıyorum. Dünyayı gösterme tarzımız, dünyayı görme tarzımızı değiştirecek. Yaşadığımız dönemde medya, dünyayı çok, çok berbat şekilde yansıtıyor: Şiddet, radikaller, sadece çarpıcı olaylar, günlük hayatın sadece basitleştirilmiş halleri. Bence belirli bir karmaşıklığı geri kazanmak için kayıt yapıyoruz. Bugün hayatı yeniden şekillendirmek için yeni imge biçimleri yaratmalıyız. Ve bu çok basit. Çok teşekkürler. Vincent, Vincent, Vincent. Teşekkürler. Sıradaki performans için hazırlanmamız lazım ve sana bir soru soracağım: Bize gösterdiğin yerler gibi yerlere gidiyorsun ve yanında bir kamera oluyor. Hoş karşılandığını farz ediyorum ama her zaman çok da hoş karşılanmıyorsundur. Kutsal ayinlere; bir köyde, kasabada, bir grup insanın içinde özel anlara giriyorsun. Kamerayla gittiğinde buzları nasıl kırıyorsun? Bilgimden ziyade bedenimle kırıyorum sanırım. Seyahat etmenin bana öğrettiği bu oldu: Bedenin hafızasına, beynin hafızasından daha çok güvenmek. Saygı duymak ileri adım atmaktır, geri adım atmak değil. Bedeninizi o anda, tören sırasında, mekanlarda kullanmak insanların sizi hoş karşılamasını ve enerjinizi anlamasını sağlıyor. Videolarının çoğunun tek seferde çekildiğini söylemiştin bana. Fazla montaj yapmıyorsun. Yani seansların başında uzunluk, vesaire açısından bizim için videolara montaj yaptın. Onun haricinde pek planlama yapmadan gözlerinin önünde olan biteni kaydediyorsun, öyle mi? Doğru mu? Görüntüyü kesmediğimiz sürece, izleyicinin olduğu gibi izlemesine izin verirsek izleyiciler kendilerini o ana ve mekana daha yakın hisseder diye düşündüm. Sürekli bir mekandan diğerine geçmemeyi, zamanın akmasına izin vermeyi izleyiciye saygı olarak görüyorum. Brezilya'daki yeni projen "Híbridos"u bana birkaç kelimeyle anlat. TEDGlobal'a gelmeden hemen önce o proje için bütün ülkeyi geziyordun. Bize biraz bundan bahset. "Híbridos"... Brezilya'nın gerçekten de klişeler bir yana, dünyanın en harika dindar ülkesi olduğunu, ruhsallık ve ruhani akımlardaki deneysellik adına en harika ülke olduğunu düşünüyorum. Yıl boyunca yapacağım büyük bir proje bu. Brezilya'nın birçok farklı bölgesinde, çok farklı tarikat çeşitlerinde araştırma yapacağım ve insanların günümüzde ruhanilikle nasıl birlikte yaşadığını anlamaya çalışacağım. Birazdan sahneye çıkacak ve Vincent'ın takdim edeceği adam onun eski videolarından birine konu olan biri. Onunla ne zaman video çektin? Dört yıl önce galiba. İlk seyahatimde. Yani Brezilya'daki ilk videolarındandı. Brezilya'daki ilk videolarımdandı, evet. Videoyu onun memleketi olan Recife'de çektim. O zaman onu takdim edelim. Kimi bekliyoruz? Çok kısa tutacağım. Tüm zamanların en büyük Brezilyalı müzisyenlerinden birini sahneye çağırmak benim için büyük onur. Karşınızda Naná Vasconcelos. -Naná Vasconcelos! Hadi ormana gidelim.