Güney Afrika'da ağaçlıklı büyük bir alanda, şaşırtıcı bir zenginlik ve prestije sahip bir Orta Çağ taş kenti olan Büyük Zimbabve'nin muhteşem kalıntıları bulunmaktadır. Günümüzde Zimbabve ülkesinin topraklarında olan, Sahra altı Afrika'da bilinen en büyük, kıtanın üzerinde bulunan Mısır piramitlerinden sonra gelen en büyük ikinci yerleşim kalıntılarıdır. Ancak, bu şehrin tarihi, onu kimin inşa ettiği ve neden inşa ettiği hakkındaki yıllarca süren anlaşmazlıklarla örtülüyor. Adı, yaklaşık on metre yüksekliğe ulaşan ve yaklaşık 250 metre uzunlukta olan, ölçeklenemeyen taş duvarlı, büyük taş ev anlamına gelen Shona kelimesi madzimbabwe'den geliyor. İhtişamı ve tarihinin önemi nedeniyle, 1986 yılında UNESCO Dünya Mirası alanı seçildi. 14. ve 15.yüzyıllarda, çok gelişen bir şehirdi. Neredeyse sekiz kilometre kareye yayılmış olan Büyük Zimbabve, üç ana bölümü ile tanınırdı: Hill Kompleks'i, kralın yaşadığı yerdi, Büyük Ek Kısım, kraliyet ailesinin üyeleri için ayrılmış yerdi; son olarak Vadi Kompleksi, sıradan insanların yaşadığı yerdi. Yöneticiler, bölge için hem güçlü ekonomik, hem de güçlü dini liderlerdi. En güçlü zamanında, şehir, 18 bin insanlık hareketli bir köy nüfusuna sahipti ve en güçlü Afrika ticaret merkezlerinden biriydi. Bu büyümeyi sağlayan, Büyük Zimbabve'nin kıtalararası ticaret ağındaki etkili rolü oldu. Doğu Afrika Savahili Sahili boyunca birçok önemli şehir devletine bağlı olarak, daha büyük Hint Okyanusu ticaret yollarının bir parçasıydı. Şehir, en değerli eşyalarının kaynaklarını ve ticaretini kontrol ederek zenginliklerini üretti: Altın, fildişi ve bakır. Bu tüccarlık gücüyle, zirvedeyken güçlü Arap ve Hintli tüccar varlığını teşvik ederek kıtalar arasındaki etki alanını genişletti. Arkeologlar o zamandan beri bu tarihin ayrıntılarını yerinde keşfedilen eserler ile bir araya getirdiler. Kıyı ticaret kenti Kilwa Kisiwani'de, neredeyse 2.500 km ötede, basılan sikkelerin yanı sıra, Asya'dan çanak çömlek parçaları ve cam eserleri de vardı. Ayrıca kentin yöneticilerinin her birini temsil ettiği düşünülen sabuntaşı kuş figürlerini buldular ve yalnızca kraliyet konutunun yakınında ortaya çıkan buzağı kemikleri, elitlerin beslenmesinin genel nüfustan nasıl farklılaştığını gösteriyor. Bu ipuçları aynı zamanda kentin düşüşüyle ilgili teorilere de yol açtı. 15. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Büyük Zimbabve'deki binalar kalan tek şeylerdi. Arkeolojik kanıtlar, aşırı kullanımın neden olduğu toprağın tükenmesiyle oluşan aşırı kalabalıklığa ve sağlık sorunlarına işaret ediyor. Sonunda, şehirdeki bitkilerin solması ve koşulların kötüleşmesi, Büyük Zimbabve nüfusunun oluşturduğu yakındaki Mutapa ve Torwa eyaletlerine dağıldığı düşünülüyor. Yüzyıllar sonra, Büyük Zimbabve'nin etkisinin yeni bir aşaması, ünlü taş kentini inşa eden insanların kim olduğu tartışılırken, siyasal alanda rol oynamasıyla başladı. Afrika'daki Avrupa sömürgeleşmesi sırasında ırkçı sömürge görevlileri kalıntıların Afrika kökenli olmadığını iddia etti. Detaylı yazılmış kayıt olmadan, Büyük Zimbabve'nin ihtişamını açıklamak için efsanelere güvendiler. Bazıları zenginlerin yaşadığın yerde yaşamış Sheba'nın kraliçesinin İncil hikâyesini kanıtladığını öne sürdüler. Diğerleri, Büyük Zimbabve'yi Antik Yunanlıların inşa ettiğini düşündü. 20. yüzyılın başlarında yapılan detaylı araştırmalardan sonra, arkeolog David Randall-Malcver Büyük Zimbabve'yi yerlilerin inşa ettiğini gösteren kanıtlar sundu. Fakat o zamanlar, ülkenin beyaz azınlık sömürge hükûmeti, bu teoriyi itibarsızlaştırmaya çalıştı, çünkü yönetimlerinin meşruiyetini zorladı. Aslında hükûmet, tarihçileri şehrin Afrika kökenlerine itiraz eden hesaplar üretmeye teşvik etti. Zaman içinde, Büyük Zimbabve'yi Afrikalılar tarafından inşa edilen bir Afrika şehri olarak tanımlayan ezici bir kanıtlar topluluğu oluşturuldu. 1960 ve 1970 yıllarında, Büyük Zimbabve, kıtada yayılan Afrika Milliyetçi hareketi için önemli bir simge hâline geldi. Bugün, Zimbabve bayrağına sabuntaşı bir kuş şeklinde atfedilen Büyük Zimbabve'deki kalıntılar, hâlâ ulusal bir gurur ve kültürel değer kaynağı olarak duruyor.