Bir çocukken öyle güçlü bir şey deneyimledim ki hayatım boyunca onu aradım ve bütün yanlış yerlerde. Deneyimlediğim şey sanal gerçeklik değildi. Müzikti. İşte hikâye burada başlıyor. Bu benim, Beatles'ın "Beyaz Albüm"ünü dinliyorum. Yüzümdeki ifade o zamandan beri aradığım şey. Müzik doğrudan duygusal damardan kan akışınıza ve oradan da direkt kalbinize gider. Her deneyimi derinleştirir. Arkadaşlar? (Müzik) Bu inanılmaz McKenzie Stubbert ve Joshua Roman. Müzik -- (Alkış) Evet. Müzik her şeyin daha fazla duygusal rezonansının olmasını sağlar. Bu konuşmada neler yaptığına bakalım. Doğru zamanda doğru müzik bizimle hücresel seviyede kaynaşır. O yazdan o kızla ilgili bir şarkı duyduğumda, anında tekrar oraya dönerim. Merhaba, Stacey. Ancak hikâyenin biraz hırs yaptığım bir bölümü var. Eğer müziğin üzerine biraz katman eklersem, duyguları daha da güçlü yapabilirim diye düşündüm. Böylece müzik videolarını yönetmeye giriştim. İşte bu şekilde oldular. Bu erkek kardeşim Jeff. Bundan dolayı pardon Jeff. (Gülüşmeler) İşte ben, eşit olalım diye. İnanılmaz hareketler. Dansçı olmalıydım. (Gülüşmeler) Bu deneyler büyüdü ve zamanla daha çok buna benzemeye başladı. Ancak ikisinde de şişedeki şimşeği yakalamak için aynı şeyi arıyorum. Sadece öyle değil. Müziğin üzerine hareketli resimler eklemek öyküsel bir boyut eklese de, benim için hiçbir zaman sadece saf müziğin tek başına verdiği güce eşit olmadı. Hayatınızı ve profesyonel kariyerinizi müzik videosu yönetmeni olmaya adadıysanız bunu fark etmek pek de harika bir şey değil. Kendime sorup durdum, yanlış bir yol mu seçtim? Bu yüzden şöyle düşünmeye başladım: Eğer sizi, dinleyiciyi daha fazla işin içine katabilirsem, daha fazla şeyler hissetmenizi de sağlayabilirim. Böylece Aaron Koblin ve ben sizi çalışmanın içine daha fazla katabilecek yeni teknolojileri değerlendirmeye başladık, "Yaban Şehri"ndeki çocukluk eviniz, "Johnny Cash Projesi"ndeki el çizimi portreleriniz ve "3 Siyah Rüyası"ndaki interaktif rüyalarınız. Ekranının ötesine geçerek insanların kalpleri ve hayal güçleri ile daha derinden bağ kurmaya çalışıyorduk. Ama pek yeterli değildi. Hâlâ benim için saf müziğin saf deneysel gücü yoktu. Sadece bir bilim kurguda okuduğum yeni bir teknolojiyi araştırmaya başladım. Yıllarca araştırdıktan sonra bir prototip buldum. USC'de Mark Bolas'ın laboratuvarında Nonny de la Peña'nın bir projesiydi. Bunu denediğimde bulduğumu biliyordum. Şimşeği tadabilirdim. Adı sanal gerçeklikti. Bu onunla karşılaştığım ben sene öncesiydi. Şimdi böyle görünüyor. Hemen bu yeni araçla bir şeyler yapmaya başladım ve bu süreçte bir şey fark ettik: Sanal gerçeklik, araç tarihinde inanılmaz önemli bir rol oynayacak. Aslında bu sonuncusu olacak. Ciddiyim, çünkü aslında bir deneyimin yazarın ifadesinin içselleştirilmesinden ilk elden yaşanmasına sıçrayış yapması için ilk araç. Kafanız karışmış gibi. Açıklayacağım. Endişelenmeyin. (Gülüşmeler) Eğer araçların başlangıcına en iyi tahminleri yaparak gidersek, iyi bir hikâye ile ateşle başlar. Klan liderimiz o gün bize tundrada tüylü mamutu nasıl avladığını anlatıyordu. Sözlerini duyup kendi iç gerçekliğimize dönüştürürüz. Hikâyenin mağara resimleri versiyonuna, mamut avı kitabına, oyuna, radyo yayınına, televizyon şovuna veya filme baktığımızda aynı şey olur. Bütün bu araçlar "inançsızlığın askıya alınması" denen şeyi gerektirir, çünkü hikâyenin gerçekliği ile hikâyeyi gerçeğe aktarma bilincimiz arasında tercüme boşluğu var. Çevremizdeki dünyayı deneyimlerken hissettiğimiz gerçeklik duygusu olarak "bilinç" kelimesini kullanıyorum. Sanal gerçeklik o boşluğu kapatır. Şimdi klan lideriyle tundrada avlanıyorsunuz. Ya da siz klan liderisiniz. Ya da belki de tüylü mamut. (Gülüşmeler) İşte sanal gerçeklikle ilgili özel olan şey bu. Diğer araçlarda bilinciniz aracı yorumlar. Sanal gerçeklikte bilinciniz araçtır. Yani sanal gerçekliğin potansiyeli devasadır. Ama şimdi neredeyiz? Sanatın şimdiki durumu nedir? İşte biz buradayız. Sinemanın ilk senesine eşitiz. Bu bir söylentiye göre trenin kendilerine doğru geldiğini düşündükleri için bir tiyatro dolusu insanın hayatlarını kurtarmak için kaçmasına sebep olan Lumière Brothers filmi. Bu aracın erken evrelerine benzer şekilde sanal gerçeklikte de gözlüğü geçip hikâye anlatımına geçmemiz gerek. Bu aracın tercih ettiği hikâye anlatım şeklini sinema filmi formunda anlamak onlarca yıl aldı. Bugün sanal gerçeklikte yazılı dilden çok gramer öğreniyoruz. Geçen sene sanal gerçeklik şirketimiz Vrse ile 15 film yaptık ve birkaç şey öğrendik. Hislerinize, duygularınıza ve hatta vücudunuza eşsiz, doğrudan bir yol olduğunu bulduk. O zaman size bir şeyler göstereyim. Bu gösterimin amacı olarak görebileceğiniz her yönü alarak, bu devasa dikdörtgene genişleteceğiz. Tamam, işte burada. Öncelikle, sanal gerçeklikte kamera hareketi hassastır. Yanlış yapılırsa sizi rahatsız edebilir. Ancak düz bir çizgide sabit hızda kamerayı hareket ettirseniz, bundan kurtulabileceğinizi bulduk. Film okulundaki ilk gün kuralları yıkmadan önce her kuralı öğrenmek zorunda olduğumu söylediler. Her kuralı öğrenmedik. Çok azını öğrendik, ama ne tür yaratıcı şeyler başarabileceğimizi görmek için onları zaten bozmaya çalışıyorduk. Buradaki çekimde yerden uzaklaşırken hız ekledim. Bunu yaptım, çünkü yerden uzaklaşmanın verdiği fiziksel hissi vermek istedim. Sanal gerçeklikte bunu size verebilirim. (Müzik) Sürpriz değil, bu araçta da müzik çok önemli. Ne hissetmemiz gerektiğiyle ilgili bize bir rehber. New York Times'la yaptığımız bu projede Zach Richter ve arkadaşımız JR'la sizi helikoptere alıyoruz ve Manhattan'ın 610 metre üstünde uçtuğunuz hâlde korkmuyorsunuz. JR'in karakteri için iftihar ediyorsunuz. Müzik size rehberlik ediyor. (Müzik) Genel kanının aksine sanal gerçeklikte kompozisyon bulunur, ama dikdörtgen çerçevelerinizin olduğu filmdekinden tamamen farklıdır. Artık kompozisyon bilincinizin var olduğu yerdir ve dünyanın etrafınızda nasıl döndüğüdür. Vrse, Birleşmiş Milletler, Gabo Arora, ve İmraan İsmail ile bir işbirliği olan "Zerafet Dalgası" filminde sanal gerçekliğin değişen rolünü yakından da gördük. Sanal gerçeklikte yakın çekim demek birine yakın çekim demek. Karakteri genelde sevdiğiniz insanlar için ayırdığınız bir alan olan kişisel alanınıza getirir. Karaktere duygusal bir yakınlık hissedersiniz, çünkü hissettiğiniz şey fiziksel yakınlıktır. Sanal gerçekliği yönetmek dikdörtgeni yönetmek gibi değil. Bu daha çok seyircinin dikkatinin koreografisi. Dikkatinizi yönlendirmek için kullanabileceğimiz araçlardan birine "uzamsal ses" adı verilir. Önünüzde, solunuzda veya sağınızda, hatta arkanızda bile, herhangi bir yere ses koyabilirim ve başınızı çevirdiğinizde, ses ona göre dönecektir. Bu yüzden bunu dikkatinizi görmek istediğim yere çekmek için kullanabilirim. Bir daha omzunuzun arkasında şarkı söyleyen birini duyarsanız, o Bono olabilir. (Gülüşmeler) Sanal gerçeklik bizi bir şeyin parçası gibi hissettirir. İnsanlık tarihinin büyük bölümünde küçük aile üniteleri şeklinde yaşadık. Mağaralarda başladık, sonra klanlara ve kabilelere, sonra köylere ve kasabalara taşındık ve şimdi hepimiz küresel vatandaşlarız. Ama inanıyorum ki hâlâ bize yerel gelen şeyleri daha çok önemsemek üzere donanmışız. Sanal gerçeklikse her yere ve herkese yerellik hissi veriyor. Bu yüzden empati makinesi olarak çalışır. Filmimiz "Sidra Üzerinde Bulutlar" sizi bir Suriye mülteci kampına götürüyor ve oradaki insanların hikâyelerini seyretmektense, artık orada bizimle ilgili hikâye oluyor. Fakat buradan nereye gideriz? Garip olan şey daha önceki araçlarda format çıktığında sabitlenmişti. Film sıralanan dikdörtgenlerdi, Muybridge ve atlarından günümüze, format hiç değişmedi. Ama sanal gerçeklik format olarak, araç olarak henüz tamamlanmış değil. Fiziki selüloit, kâğıt veya TV sinyalleri kullanmıyor. Aslında dünyayı anlamlandırmak için kullandığımız şeyden yararlanıyor. Kanvastaki boyalar gibi sezgilerinizi kullanıyoruz, ama şimdi sadece iki tane. Sonunda bütün insani hislerimizin kullanılıp kullanılmadığını göreceğiz ve seçtiğimiz yoldaki hikâyemizde yaşamak için aracımız olacak. Ona şimdi sanal gerçeklik diyoruz, ama simule edilmiş gerçekleri geçince ne oluyor? O zaman ona ne deriz? Size sözel olarak bir rüyadan bahsetmek yerine, o rüyanın içinde yaşamanıza izin versem? Dünyadaki bazı gerçek yerleri sadece ziyaret ederek deneyimlemek yerine, kara deliğin kenarında yerçekimsel dalgalarla sörf yapabilseniz veya sıfırdan galaksiler yaratabilseniz veya birbirinizle kelimeleri değil, ham düşünceleri kullanarak iletişim kurabilseniz ne olurdu? Bu artık sanal gerçeklik değil. Dürüst söylemek gerekirse ona ne dendiğini bilmiyorum. Ama umarım nereye doğru gittiğimizi görüyorsunuz. Ama işte burada, deneysel olduğunu söylediğim bir araçtan bahsediyorum. Haydi onu deneyimleyelim. Ellerinizde umarım bir mukavva parçası tutuyorsunuz. Haydi kanadını açalım. Telefonu açmak için aç düğmesine basın. Evde seyredenler için bir kart koyarak şimdi sizlere telefonunuzda kendinizin bu deneyimin nasıl yükleyeceğinizi ve onunla beraber denemek için Google Cardboard (mukavva)'u nasıl edineceğinizi göstereceğim. Çocukken mukavva kutularla oynadık ve büyüyünce birine tekrar kafamızı geçirip bir parça şimşek bulmamızı umuyorum. Tarihteki en büyük toplu sanal gerçeklik gösterimine katılmak üzeresiniz. Geçen senenin klasik, eski zaman stilinde aynı zamanda, hep birlikte bir şeyler seyredeceğiz. Umarım işe yarar. Geriye sayım nasıl oluyor? Göremiyorum. Seyirci: ...15, 14, 13, 12, 11, 10, 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1 (Kuşlar ötüyor) (Tren motoru) Seyirci: (Çığlıklar) (Video) JR: İzin verin size New York Times Magazine'nin "New York'ta Yürümek" adlı kapağını nasıl çektiğimi anlatayım. Helikopterin dışına bağlanmıştım ve çekim yapmak için mükemmel dik açım olmalıydı. Tam yukarıdayken -- bilirsiniz, rüzgârla beraber birkaç kere tekrarlamak zorunda kaldık -- sonra çekim yapmaya devam ettim. (Video): Kadın sesi: Sevgili Tanrı, bizi şeytandan koru, çünkü sen Tanrı'sın, ışık. Bize hayat veren sen, geri aldın. Bitmesine izin ver. Sevdiklerini kaybeden nicelerine lütfen huzur ver. Tekrar yaşamamıza yardımcı ol. (Müzik) (Video) (Çocukların sesleri) Çocuk sesi: Zaatari'de şimdi yetişkinlerden daha fazla çocuk var. Bazen bizim sorumlular olduğumuzu düşünüyorum. Chris Milk: Nasıldı? (Alkış) Bu sizi ayakta alkışlatmanın ucuz bir yoluydu. Hepinizi ayağa kaldırdım. En sonda alkışlayacağınızı biliyordum. (Alkış) Biraz önce deneyimlediğiniz şeyi dünyadaki herkesin deneyimlemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde bunu bir teknoloji platformu olarak değil, bir insanlık platformu olarak birlikte şekillendirmeye başlayabiliriz. Bu amaçla, geçen sene Kasım ayında New York Times and Vrse "Mülteci" adında bir sanal gerçeklik projesi yaptı. Her Pazar abonesine gazeteleriyle birlikte bir milyon Google Cardboard gönderdi. Ama o Pazar sabahı komik bir şey oldu. Posta adresinde adı olan alıcılar dışındaki bir sürü kişi onları aldı. Bunları Instagram'da görmeye başladık. Tanıdık geliyor mu? Müzik çok uzun süre bana ulaşılmaz gibi gelen şeyi aramak için yol açtı. Şimdi milyonlarca çocuk, çocukluklarında benimki gibi geliştirici bir deneyime sahip olmuş oldu. Bence sadece bu onu gölgede bırakıyor. Görelim, bu onları nereye götürecek. Teşekkürler. (Alkış)