1 Eylül 1953'te William Scoville, bir döndürme kolu ile basit bir matkap testere kullanarak genç bir adamın kafatasını deldi ve beyninin önemli parçalarını çıkarıp metal bir tüpe emdirdi. Bu, bir korku filmi sahnesinden ya da çirkin bir adli rapordan alıntı değildi. Dr. Scoville zamanının en ünlü beyin cerrahlarından biriydi. Genç adamsa beynin nasıl çalıştığına ışık tutmamızı sağlayan, 'H.M.' olarak bilinen meşhur hasta, Henry Molaison'dı. Henry çocukken bir kazada kafatasını çatlatmıştı; sonrasında nöbet geçirmeye, bayılmaya, bedensel işlevlerinin kontrolünü kaybetmeye başladı. Sık nöbetlere yıllarca dayandıktan hatta okulu bıraktıktan sonra umutsuz genç adam, riskli ameliyatlarıyla bilinen gözü pek Dr. Scoville'a gitti. Kısmi lobotomiler; zihinsel işlevlerin, beyindeki ilgili bölgelere bağlı olduğu düşüncesine dayanarak akıl hastalarını tedavi etmek için yıllardır yapılıyordu. Psikoz hastalarının nöbetlerini azaltmada bu yöntemi kullanıp başarılı olunca Scoville, H.M.'nin hipokampusunu çıkarmaya karar verdi. Yani duygularla bağlantılı limbik sistemin bir parçası olduğu bilinen ancak işlevi bilinmeyen bölümü. İlk bakışta ameliyat başarılı geçmiş göründü. H.M.'nin nöbetleri adeta kayboldu, karakterinde bir değişme de olmadı; hatta IQ'su bile yükseldi. Ama bir sorun vardı: Hafızası. H.M., son 10 yılının çoğunu hatırlayamadığı gibi yeni hatıralar da edinemiyordu. Hangi günde olduğunu unutuyor, söylediklerini tekrar ediyor hatta art arda birkaç öğün yemek yiyordu. Scoville başka bir uzman olan Wilder Penfield'a olanları anlattı. Penfield da evinde garip ev işleriyle uğraşıp aynı klasik filmleri, ilk defa izler gibi izleyen H.M.'yi gözlemlemesi için Brenda Milner diye bir doktora öğrencisini görevlendirdi. Milner'ın bir dizi test ve görüşmeyle keşfettiği şeyler, hafızayla ilgili araştırmalara katkı sağlamakla kalmadı; hafızanın tanımını da baştan yaptı. Milner'ın bulgularının ışık tuttuğu bilgilerden biri şuydu: H.M. yeni anılar edinemese de cümlesini bitirebilecek ya da banyonun yerini bulabilecek kadar süre bilgileri hafızasında tutabiliyordu. Milner ona rastgele bir numara verdiğinde numarayı, sürekli tekrar ederek 15 dakika aklında tutabiliyordu. Ama 5 dakika sonrasında testin yapıldığını bile hatırlamıyordu. Nörologlar; hafızanın tek parça ve esasen aynı olduğunu, ve beynin her yerinde depolandığını düşünüyorlardı. Milner'ın edinimleri, şu an aşina olunan kısa ve uzun süreli belleğin temellerini atmakla kalmayıp her birinin, beynin farklı bölümlerini kullandığını da ortaya çıkardı. Artık biliyoruz ki hatıralar, birkaç adımda biçimleniyor. Duyusal veriler; nöronlar tarafından kalıcı bir şekilde kortekse kopyalanır, sonra da kortikal sinaptik bağlantıları güçlendiren özel proteinlerin olduğu hipokampusa gider. Eğer olay yeterince güçlüyse ya da o olayı ilk birkaç gün içinde belli aralıklarla hatırlarsak hipokampus o anıyı kalıcı olarak depolamak için tekrar kortekse yollar. H.M.'nin zihni ilk izlenimleri edinebiliyordu ama anıyı pekiştirecek bir hipokampus olmadığından tıpkı kuma yazılan bir yazı gibi silinip gidiyordu. Ancak Milner'ın hafızayla ilgili farkettiği tek şey bu değildi. Şu an ünlü olan deneyi yaparak H.M.'den eş merkezli iki yıldızın arasındaki dar boşluğa üçüncü bir yıldız çizmesini istedi. Bunu yaparken de kağıt ve kalemini bir aynadan görecekti. Böylesine garip bir testi ilk defa gören birçok insan gibi H.M. de çuvalladı. Ama şaşırtıcı bir şekilde testi tekrarladıkça önceki girişimlerini hatırlamamasına rağmen, gelişme gösterdi. H.M.'nin bilinçsiz motor merkezi, bilinçli zihnin unuttuğu şeyi hatırladı. Milner isim, tarih ve bilgi belleğinin; bisiklet sürmek ya da imza atmak için olan işlemsel bellekten farklı olduğunu buldu. Bugün biliyoruz ki işlemsel bellek, bazal ganglion ve beyincikte yer alıyor, yani H.M.'nin beynindeki dokunulmayan bölgelerde. ''Bir şeyi bilmek'' ve ''nasıl olduğunu bilmek'' arasındaki bu fark o zamandan beri hafıza araştırmalarının temelini destekliyor. H.M. çoğu huzurlu geçen bir hayattan sonra bir bakımevinde 82 yaşında vefat etti. Yıllarca 100'den fazla nörolog tarafından muayene olarak beyni en çok incelenen insan oldu. Vefatı üzerine beyni korunup tarandıktan sonra, nöronlara kadar dijital bir haritasının çıkarılması için 400.000 kişi tarafından izlenilen bir yayında 2000 parçaya ayrıştırıldı ve fotoğraflandı. Hayatının çoğunu bir şeyleri unutarak geçirmiş olsa da H.M. ve hafızayı anlamaya yönelik katkıları nesillerce unutulmayacak.