Sürekli gördüğüm bir rüya vardı; kalabalık bir yerden geçiyorum ve hiç kimseyle göz temas kurmamaya çalışıyorum. Ta ki birisi beni fark edene kadar, o anda panik oluyorum. Birisi bana doğru yürüyor ve "Merhaba, adım falan - filan. Senin adın ne?" diyor. Cevap vermiyor, sadece sessizce bekliyorum. Tuhaf bir sessizlikten sonra, devam ediyor, "Adını mı unuttun?" Ben hâlâ sessizim. Daha sonra odanın içindeki diğer insanlar yavaş yavaş bana doğru dönmeye başlıyor ve neredeyse tek bir ağızdan soruyorlar, (Arkadan çeşitli sesler yükseliyor) "Adını mı unuttun?" Sesi gittikçe artan ilahi gibi, cevap vermek istiyor fakat yapamıyorum. Görsel bir sanatçıyım. Çalışmaların bazıları esprili, bazıları eğlendirici fakat üzücü. Yaparken gerçekten eğlendiğim bir şey var, karakterlerin seslendirmelerini yaptığım bu küçük animasyonları yapmayı seviyorum. Ayı oldum. (Video) Ayı (Safwat Saleem'ın sesi): Merhaba. (Gülüşmeler) Safwat Saleem: Balina oldum. (Video) Balina (Safwat Saleem'ın sesi): Merhaba. (Gülüşmeler) Safwat Saleem: Tebrik kartı oldum. (Video) Tebrik kartı (SS'in sesi): Merhaba. (Gülüşmeler) SS: Benim favorim Frankenstein canavarı. (Video) Frankenstein'ın canavarı (SS'in sesi): (Homurtular) (Gülüşmeler) SS: Onun için sadece birkaç kez homurdandım. Birkaç yıl önce, video oyunlarının tarihi hakkındaki bu eğitim videosunu yaptım. Onun için Space Invader'i (1978'de yayımlanan bir arcade oyunu) seslendirdim. (Video) Space Invader (SS'in sesi): Merhaba. SS: Bir hayalim gerçek oldu. Gerçekten. (Gülüşmeler) Bu video internet ortamına iletildiğinde bilgisayarın başına oturdum ve ve sadece "yenile" tuşuna bastım, cevapları görmek için heyecanlıydım. İlk yorum geldi. (Video) Yorum: Harika iş. SS: Evet! "Yenile"'ye bastım. (Video) Yorum: Mükemmel video. Diğerini dört gözle bekliyorum. SS: Bu iki parçadan oluşan videonun sadece ilk parçasıydı. İkinci parçası için çalışmaya gidiyordum. "Yenile"ye bastım. (Video) Yorum: İKİNCİ parça nerede? NEREDEEE? Ona ŞİMDİİİİ ihtiyacım var! :P (Gülüşmeler) SS: Annem haricindeki diğer insanlar internet ortamında benim hakkımda güzel şeyler söylüyordu! Sonunda başarmışım gibi hissettim. "Yenile"'ye bastım. (Video) Yorum: Sesi rahatsız ediyor. Gücenme yok. SS: Tamam, gücenme yok alındı. Yenile. (Video) Yorum: Bu videoyu ağzında fıstık ezmesi olmadan tekrar yapar mısın? SS: Tamam, en azından yapıcı bir eleştiri. "Yenile"'ye bas. (Video) Yorum: Lütfen bu seslendiriciyi tekrar kullanmayın, zar zor anlayabiliyorum onu. SS: Yenile. (Video) Yorum: Hindu aksanı nedeniyle takip edemedim. SS: TAMAM, TAMAM, TAMAM, İki şey var. Bir, ben Hindu aksanına sahip değilim. Pakistan aksanına sahibim. TAMAM? İki, açık bir Pakistan aksanına sahibim. (Gülüşmeler) Fakat bu gibi yorumlar gelmeye devam etti, açıkça belirtmeliyim ki sadece bu nedenle dikkate almamalıydım. Videonun ikinci parçası üzerinde çalışmalara başlamalıydım. Sesimi kaydediyorum fakat düzenlemek için her oturuşumda, daha fazla yapamadım. Her defasında konuşmak için daha da zorlandığım çocukluğuma beni geri götürdü. Hatırladığım kadarıyla kekemeydim. Sınıfta sorusu olduğunda ya da cevabı bildiğinde, asla parmak kaldırmayan bir çocuktum. Telefon her çaldığında, cevap vermemek için banyoya koşardım. Telefon bana geldiyse, ailem şu an yanımızda değil derdi. Banyoda çok zaman geçirdim. Özellikle grup içinde kendimi tanıtma işine sinir oluyordum. Her defasında adımı kekeliyordum ve genellikle bana "Adını mı unuttun?" diyen birileri çıkıyordu. Sonrasında herkes buna gülüyordu. Bu şaka hiç eskimedi. (Gülüşmeler) Çocukluğum boyunca, eğer konuşursam benimle ilgili bir şeylerin yanlış olduğunun, normal olmadığımın belli olacağından korktum. Bu yüzden çoğunlukla sessiz kaldım. Anlayacağınız, sonunda sesimi işim için kullanmak bile benim için büyük bir adımdı. Sesimi her kaydettiğimde, kendimi aynı cümleyi tekrar tekrar söylerken buluyordum. Sonra geri dönüp en az kötü olduğunu düşündüklerimi seçiyordum. (Dış ses) SS: Ses düzenleme sesinize Photoshop uygulamak gibi bir şey. Sesi yavaşlatabilir, hızlandırabilir, derinleştirebilir, yankı ekleyebilirim. Eğer kekelersem, eğer kekelersem, geri dönüp düzeltebilirim. Sihir gibi. SS: Çokça düzeltilmiş sesimi işimde kullanmak, sesimin bana göre normal çıkmasının bir yoluydu. Ama videoya gelen yorumlardan sonra, o kadar da normal hissettirmemeye başladı. Sonra sesimi işimde kullanmayı bıraktım. O zamandan beri normal olmanın ne demek olduğunu düşünür dururum. Şunu anladım ki "normal" beklentilerle yakından alakalı. Bir örnekle açıklayayım. Antik Yunan yazarı Homeros ile alakalı şu hikâyeye rastladım. Homeros yazılarında renklerden oldukça az bahseder. Bahsettiğinde bile, onları bir hayli tersten algılıyormuş gibi görünür. Mesela, deniz şarap kırmızısı, insanların yüzleri bazen yeşil ve kuzular mor tasvir edilir. Bunu yapan sadece Homeros değil. Antik edebiyatlardan hangisine bakarsanız bakın -- Antik Çin, İzlanda, Yunan, Hint ve hatta orijinal İbranice İncil -- hepsi pek az renkten bahseder. Bununla ilgili en popüler teori kültürlerin renkleri sadece onları üretebilmeye başladığında fark edebilmesidir. Yani basit hâliyle, bir rengi sadece onu üretebildiğinizde görebilirsiniz. Kırmızı gibi üretilmesi daha kolay olan renkler, kültürler tarafından daha önce fark edilebilmiştir. Ama mavi gibi üretilmesi çok daha zor olan renklerin üretilmesi çoğu kültür tarafından çok daha sonra öğrenilmiştir. Bu renklerin görülmesi de çok sonra gerçekleşmiş. Yani o zamana kadar, dört bir yanları o renkle kaplı da olsa onu görebilme yetenekleri yoktu. Görünmezdi. "Normal"lerinin bir parçası değildi. Bu hikâye yaşadıklarımı anlamama yardımcı oldu. Videoya gelen yorumları ilk okuduğumda, ilk tepkim onları kişisel algılamak olmuştu. Ama yorum yapan insanlar, sesimin ne kadar farkında olduğumu bilmiyorlardı. Çoğunlukla aksanıma tepki gösteriyorlardı, bir anlatıcının aksanı olması normal değildi. Ama zaten normal neydi ki? Hepimiz biliyoruz ki, eğer eleştirmenler siyahi olduğunu bilirse, yazılarında daha fazla hata bulurlar. Biliyoruz ki profesörler azınlık ya da bayan öğrencilere daha az yardım ederler. Ve biliyoruz ki beyazlara ait özgeçmişler siyahlara ait özgeçmişlerden daha çok geri aranırlar. Ama neden? Neyin normal olduğuyla ilgili beklentilerimizden. Siyahi bir öğrencinin daha fazla hatası olmasının normal olduğunu düşünürüz. Bayan ya da azınlık bir öğrencinin başarılı olmamasının normal olduğunu düşünürüz. Ve beyaz bir çalışanın siyah bir çalışandan daha iyi olmasının normal olduğunu düşünürüz. Ama araştırmalar göstermiş ki, bu bu tür ayrımcılıklar, genellikle adam kayırmadır, ilişki kurulabilecek insanlara yardım etmek istemekten çok, ilişki kurulamayacak insanlara zarar vermek istemekten kaynaklanır. Ve insanlarla ilişki kurmamak çok erken yaşta başlar. Bir örnek vereyim. Her yıl çocuk kitaplarındaki karakterlerin kayıtlarını tutan bir kütüphane bulmuş ki, kitaplardaki karakterlerin yalnızca %11'i beyaz olmayan bir karaktere sahip. Ve hemen önceki yıl, bu rakam %8 dolaylarındaydı, Amerikalı çocukların yarısının azınlık kökenli olmasına rağmen. Yarısı. Yani burada iki büyük mesele var. Bir, çocuklara her şeyi yapabilecekleri, her şey olabilecekleri söyleniyor, ama yine de, renkli çocukların okudukları hikâyeler onları sevmeyen insanlar hakkında. İkincisiyse, çoğunluk gruplar, büyük ölçüde azınlık gruplarla benzerlik gösterdiklerinin farkında değiller -- günlük işlerimiz, umutlarımız, hayallerimiz, korkularımız ve humusa olan ortak sevgimiz. Nefis! (Gülüşmeler) Tıpkı Antik Yunanlar için mavi rengi gibi, azınlık gruplar da bizim "normal" algımızın dışında, çünkü normal, basitçe çevremizde olan, çevremizde olmasına alıştığımız bir kurgudur. Burası işlerin biraz zora gittiği nokta. Önceden olan "normal" düşüncesini kabul edebilirim -- normal güzeldir ve bu oldukça dar "normal" algısının dışında her şey kötüdür. Ya da bu önceden olan "normal" algısına kafa tutabilirim, işimle ve sesimle ve aksanımla ve burada sahnede durarak, korkudan altıma edecek olsam ve tuvalette olmayı tercih etsem de. (Gülüşmeler) (Alkışlar) (Video) Koyun (SS'nin sesi): Şimdi tekrar yavaşça sesimi işimde kullanmaya başlıyorum. Ve bu beni iyi hissettiriyor. Bu gelecek sefer birkaç düzine insan ağzımda fıstık ezmesi varmış gibi konuştuğumu söyleyince bozulmayacağım anlamına gelmez. (Gülüşmeler) SS: Bu sadece bu işten ne kazanacağımı ve vazgeçmenin bir seçenek olmadığını şimdi daha iyi anladığım anlamına gelir. Antik Yunanlar bir sabah uyanıp gökyüzünün mavi olduğunu fark etmediler. İnsanlar için bile, bu kadar zamandır görmedikleri bir şeyi fark etmek yüzyıllar sürdü. Yani, sürekli "normal" algımızı sorgulamalıyız, çünkü bu, toplum olarak bizim gökyüzünü olduğu gibi görmemizi sağlayacak. (Video) Karakterler: Teşekkürler. Teşekkürler. Teşekkürler. Teşekkürler. Frankestein'ın canavarı: (Homurtular) (Gülüşmeler) SS: Teşekkürler. (Alkışlar)