Manshiyat Naser'de bir sanat eseri yaratmaya karar verince, ki burası Mısır'da Kahire'nin çöp şehri olarak biliniyor, bu projenin en büyüleyici deneyimim olacağını hiç aklımdan geçirmedim. Bir sanatçı olarak hümanist bir gayem vardı, köhne ve unutulmuş bir mahalleyi güzelleştirmek ve sanatı oraya götürüp bu soyutlanmış topluluğa ışık tutmak istedim. Bu Hristiyan Kıpti topluluğunu ilk kez 2009'da, Mısır yetkililerin Hüsnü Mübarek rejiminde H1N1 virüsü bahanesi ile 300.000 domuzu kesmeye karar verdiklerinde duydum. Asıl işleri domuz yetiştiriciliği. Domuzları ve diğer hayvanları günlük olarak topladıkları organik atıklarla besleniyor. Bu olay onların gelirini yok etti. Manshiyat Naser'e ilk uğradığımda, labirent gibi gelmişti bana. Moqattam tepesinde bulunan St. Simon manastırını arıyordum. Tepeye erişmek için önce sağ yapıyorsunuz, sonra düz, sonra tekrar sağ ve sol. Ama oraya giderken çöp taşan kamyonların arasından sıyrılmalı ve mahallede hareket için en hızlı araç olan 3 tekerlilerin arasından geçmelisiniz. Kamyonlardan boşaltılan çöp kokusu yoğundu ve trafik gürültüsü yüksek sesli ve sıkıcıydı. Bir de depolardaki sıkma makinelerin gürültüsünü buna ekleyin. Dışardan kaos gibi görünüyor ama her şey mükemmelce organize edilmiş. Onlar kendilerine Zaraeeb diyorlar, anlamı domuz yetiştiricisidir. Kahire'nin çöpünü toplamışlar ve bunu kendi mahallelerinde on yıllarca yapmışlar. Çok etkili bir yöntem geliştirdiler ve küresel anlamda son derece kârlı bir sistem. Ama hâlâ kirli, marjinal, ve ayrı tutulmuş görünüyorlar, çünkü çöple bağdaştırılıyorlar. İlk fikrim bir anamorfik eser tasarlamaktı, tek bir stratejik noktadan görebildiğiniz bir parça. Kendi sanatımı zorlamak ve birkaç binayı kapsayan resim çizmek istedim ve bunun bir tek Moqattam tepesinden görülmesini planladım. Moqattam tepesi buradaki insanların gururudur. St. Simon manastırını oraya kurdular, dağın içine kazınmış toplam 10.000 kişilik bir kilisedir. İlk kez bu tepede bulunduğum ve bu mahalleye baktığımda, kendime sordum, bu kadar ev sahibini binalarını boyamaya nasıl ikna edebilirim? Sonra Magd ile tanıştım. Magd kilisede rehberlik yapıyor. Bana bir tek peder Samaan'ı ikna etmem gerekeceğini söyledi, kendisi bu topluluğun lideriydi. Ama peder Samaan'dan evvel Mario'yu ikna etmem gerekiyordu, o da 20 sene önce Kahire'ye taşınmış Polonya'lı bir sanatçı ve dağın içindeki kilisenin tüm sanat eserlerini yapan kişi. Mario'ya çok şey borçluyum. O bu projenin kilit noktası. Benim peder Samaan ile buluşmamı Mario sağladı. Şaşırtıcı ama peder fikrimi sevdi. Bana daha önceki projelerimi ve bunu nasıl yapacağımı sordu. Daha çok neler yazacağımdan endişe ediyordu. Her yarattığım eserimde, Arapça hat sanatı tarzımla mesajlar yazarım. Mesajlarımın yerine göre anlamlı olmasına gayret ediyorum, aynı zamanda evrensel boyutlu, ki dünyada herkes kendine anlam çıkarabilsin. Manshiyat Naser için, Alexandria'lı St. Athanasius'un sözlerini Arapça'da kullanmaya karar verdim, üçüncü yüzyıldan bir Kopti piskoposdu ve şunu demişti: (Arapça), İngilizce çevirisi şudur, "Güneş ışığını görmek isteyen ilk gözlerini temizlemelidir." Benim için önemli olan oradaki topluluğun bu sözlerle bağlantı kurmalarıydı. Bana göre bu alıntı projemi çok iyi anlatıyordu. Peder Samaan projemi onayladı ve onun onayı oradaki topluluğun desteğini sağladı. Yüzlerce litre boya, bir düzine mavi manuel asansör, birkaç kez Kahire'ye gidiş geliş, Fransa, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Amerika'dan gelen sağlam bir ekip ve bir sene tasarım ve lojistik sürecinden sonra işte buradayız. Ekibimiz ve mahalleden bazı üyeler ellinin üzerinde binaya yayılacak bir parça oluşturduk. Bazıları kaligrafi için ayırdığımız yerleri dolduruyor, ben de boya ile tamamlıyorum. Şuraya biraz mavi, oraya sarı, diğer tarafa turuncu. Bazıları manuel asansörleri tutmak için kum torbaları taşıdı ve binaların tepesine yerleştirdi. Diğerleri asansörleri birleştirip sökmekle meşguldü ve binalar arasında taşıyorlardı. Projenin başında, bütün binalara numara verdim ve mahalle sakinleri ile gerçek bir iletişim yoktu. Bu projenin ne işe yarayacağını anlamadılar. Ama hızla bina numaraları ailelerin soyadıyla yer değiştirdi. Birinci bina İbrahim amcanın eviydi. İbrahim amca coşkulu bir adam. Sürekli şarkı söyler ve şaka yapar. Kızları ve oğulları, dördüncü katta bana saldırmak isteyen boğalarından beni kurtardı. (Kahkahalar) Aslında boğa beni camdan görmüş ve balkona çıkmıştı. (Kahkahalar) Evet. İbrahim amca, ben boyarken her zaman balkona çıkar ve benimle sohbet ederdi. On sene hiç dağın tepesine gitmediğini ve hiç izin almadığını söylediğini hatırlıyorum. Dedi ki, eğer çalışmayı bırakırsak, çöpleri kim durduracak? Ama sürpriz olarak, projenin sonunda kendisi dağın tepesine geldi ve esere göz attı. Evinin boyanmış olmasından gerçekten de onurlanmıştı ve bu projenin bir barış projesi olduğunu söylemişti ve -- pardon -- (Alkışlar) Teşekkür ederim. Barış ve birlik projesi olduğunu ve insanları birleştirdiğini söyledi. Yani proje hakkında fikirleri değişti ve benim de o semt hakkında fikirlerim değişti ve orada ne yaptıklarına dair. Oradaki herkesin iğrendiği çöpler onların çöpü değil. Ancak çöple çalışıyorlar. Aslında çöpün içinde yaşamıyorlar. Çöple geçim sağlıyorlar. Yani kendimden kuşkulandım ve bu projenin gerçek amacını sorguladım? Sanat getirip orayı güzelleştirmek değildi amacım. Algıları değiştirip bizimle bağlı olan ama tanımadığımız topluluklarla iletişim kurmaktı. Günler sonra, kaligrafi çemberi şekil alıyordu ve heyacanla dağın tepesine geri dönüp esere bakıyorduk. Aynı yerde durunca bu anamorfik eserin sembolizmini fark ettim. Bir insanın gerçek imajını görmek istiyorsan, belki bakış açını değiştirmen gerek. Kuşku ve zorluklarla karşılaştık, korku ve stres gibi. Böyle bir ortamda çalışmak kolay değildi, bazen boyarken altımızda domuzlar vardı veya asansöre ulaşmamız için çöpe tırmanmamız gerekiyordu. Ama hepimiz yükseklik korkusunu, sallanan asansörün verdiği korkuyu, aşırı kokuyu ve zamanında bitirme stresini aştık. Oradaki insanların iyiliği her şeyi unutmamızı sağladı. Üçüncü bina Bakheet amcanın ve Fareeda teyzenindi. Mısır Arapçasında bir deyim var, "Ahsen Nas," "En iyi insanlar" anlamına gelir. Onlar en iyi insanlardı. Genelde onların evinin önünde mola veriyorduk ve mahalledeki çocuklar bize eşlik ediyordu. Manshiyat Naser'deki çocuklardan çok etkilendim. İlk günlerde, ne ikram edersek reddediyorlardı, atıştırdığımız veya içtiğimiz ne olursa. Fareeda teyzeye sordum "Neden böyleler?" Eğer o kişiyi tanımıyorlar ise, çocuklarına ikramları geri çevirmelerini öğrettiklerini anlattı. Çünkü o kişi kendilerinden daha muhtaç olabilir. Aslında tam o an fark ettim ki, Zaraeeb semti algı konusunu ele almak için en iyi şartları sunuyordu. Halk olarak yanlış kavradıklarımızı ve yargıladığımız, farklı gördüğümüz grupları, iyice sorgulamamız gerekiyor. İyi hatırlıyorum, İbrahim amcanın evine geç başlamıştık. Domuzları evin çatısında beslenirken asansörleri tutan kum torbalarını yemişlerdi. (Kahkahalar) Bakheet amcanın ve Fareeda teyzenin evi bir nevi buluşma noktasıydı. Herkes orada toplanıyordu. İbrahim amcanın barış ve birlik projesinden söz ederken demek istediği de bu. Çünkü gerçekten bir araya geliyorduk. Herkes gülümseyerek selam veriyordu, içecek ikram ediyordu veya öğlen yemeğine bizi evlerine çağırıyorlardı. Bazen binanın ilk katında bulunurken, size biri camı açıp çay ikram ediyor. Sonra aynı şey siz ikinci kata gelince de oluyordu. En üst kata gidene kadar. (Kahkahalar) (Alkışlar) Hayatımda Mısır'da içtiğim kadar çay içmedim. (Kahkahalar) Doğrusu daha erken bitirebilirdik projeyi ama herhalde bu çay molaları yüzünden üç haftada bitirdik. (Kahkahalar) Mısır'da "Nawartouna" diye bir başka tabir var, "Bize ışık getirdiniz," anlamına geliyor. Manshiyat Naser' de bize dedikleriydi. Kaligrafi, aslında -- karanlıkta beyazca parlayan boya kullandım kalifgrafimde ve projenin sonunda, projektör kiraladık ve bütün mahalleyi aydınlattık, herkese süpriz oldu. Söylemek istediğimiz, onlar aslında bize ışık getirdi. (Alkışlar) Zaraeeb topluluğu güçlü, dürüst, çalışkan ve kendi değerlerinin farkındalar. Kahire halkı onlara "Zabaleen" diyor, "çöpün insanları" anlamına geliyor ama kaderin cilvesine bakın, Manshiyat Naser'dekiler Kahire'de oturanlara Zabaleen diyor. Asıl bu çöpe neden olanlar onlar, biz değiliz diyorlar. (Kahkahalar) (Alkışlar) Amaç bu topluluğa bir şey katmaktı ama bence onlar bizim hayatımıza bir şeyler kattılar. Bu etkileyici deneyimi yaşamak için sanat projesi sanki bir bahaneydi. Sanat eserim bir gün kaybolacak, şu an İbrahim amcanın evinin önünde birisi, evine ikinci bir kat ekliyor. Yani projenin bir parçasını kapatıyor ve geri dönüp üzerini boyamam gerekecek. (Kahkahalar) Bu bir deneyimdi, hikâyeydi, ana şahit olmaktı. Bu mahallenin caddelerinde resim parçaları görünür, birbirinden soyutlanmış, tek başına duran. Ama kaligrafiyle bitişik olunca bugüne herkesin başkalarını yargılamadan evvel üzerine düşünmesi gerektiği güçlü bir mesaj taşıyor. Güneşin ışığını görmek istiyorsan ilk gözlerini temizle. Teşekkür ederim. (Alkışlar)