Çoğumuz gibi, hayatımda farklı kariyerlerim oldu ve hepsi çeşitli olmasına rağmen ilk işim hepsinin temeli oldu. 20'li yaşlarım boyunca ev doğumu yapan bir ebeydim. Bebekleri doğurtmak bana değerli ve bazen de şaşırtıcı şeyler öğretti. Sıfırın altında 10 dereceyken, sabahın ikisinde arabayı çalıştırmak gibi (Gülüşmeler) ya da kan görmesiyle bayılan babayı ayıltmak gibi. (Gülüşmeler) Ya da güzel bir göbek deliği yapmak için göbek bağını nasıl kesmem gerektiği gibi. Ebeliği bıraktığım ve diğer işlere başladığım zaman, bu şeyler benimle kalan ya da bana rehberlik eden şeyler olmadı. Bende kalan temel şey her birimizin bu dünyaya eşsiz bir değerle gelmesi inancıydı. Yeni doğan bebeğin yüzüne baktığım zaman, bu değere gözüm ilişti, pişmanlık duymayan benlik hissine, o benzersiz kıvılcıma. Her bebeği odaya getirdiklerinde bu kıvılcımı tanımlamak için "ruh" kelimesini kullanırım, çünkü bu anlama yakın olan İngilizce'deki tek kelime. Her yeni doğan bir kar tanesi gibi tektir. Biyoloji, soy ve gizemin eşsiz bir karışımı. Daha sonra o bebek büyür. Aileye uyum sağlaması için, kültüre, topluma ve cinsiyete alışması için o küçük ruhunu katman katman örtmeye başlar. Bu şekilde doğduk, ama -- (Gülüşmeler) Fakat büyüdükçe, bize duygusal tuhaflığımızı ve gerçekliğimizi gizlettiren birçok şey olur. Hepimiz bunu yaptık. Bu odadaki herkes eskiden bebekti -- (Gülüşmeler) kendine özgü bir doğuş hakkı ile. Ama yetişkin olarak, kendi içimizde tatsız şekilde o kadar çok zaman geçiriyoruz ki sanki ÖAB'miz var gibi: Özgünlük Açığı Bozukluğu. Fakat bebekler için değil, henüz değil. Bana mesajları: Ruhunu ortaya çıkar ve herkeste o ruh kıvılcımını ara. O hâlâ orada. İşte doğumdaki kadınlardan öğrendiklerim. Onların mesajları açık kalmak hakkında, hatta bir şeyler acı verici olsa bile. Bir kadının rahim ağzı normalde şu şekildedir. Rahim tabanında sıkı, küçük bir kas. Doğum sırasında, bu durumdan bu duruma gerilir. Of! Eğer o acıya karşı savaşırsan sadece daha fazla acı yaratırsın ve doğmak isteyen şeyi engellersin. Bir kadın acıya karşı koymaya son verdiğinde ve açıldığında meydana gelen şeyin sihrini asla unutmayacağım. Sanki evrenin güçleri bir şeyleri fark etmiş de bir yardım dalgası göndermiş gibi. Bu mesajı asla unutmayacağım. Şimdi, bana zorlu veya acı verici bir şey olduğunda, yaşamımda veya işimde, tabii ki ilk olarak onlara karşı koyarım. Fakat daha sonra annelerden öğrendiğimi hatırlarım. Açık kal. Merakta kal. Acıya ne doğurtmaya geldiğini sor. Yeni bir şey doğmak istiyor. Bir tane daha büyük, duygusal bir ders vardı. Bunu Albert Einstein'dan öğrendim. O doğumların hiçbirinde yoktu, ama -- (Gülüşmeler) Bu ders zaman hakkındaydı. Hayatının sonunda, Albert Einstein bizim normal, tekrarlayıp duran hayat deneyimimizin yanılsama olduğunu sonuçlandırdı. Oradan oraya daha hızlı koşturuyoruz, bir yere gitmeye çalışıyoruz. Ve bu süreçte, yüzeyin altındaki zaman tamamen farklı bir boyuttur ve burada geçmiş, şimdi ve gelecek birleşerek derin zaman hâline gelir. Ulaşılacak bir yer yok. Albert Einstein bu durumu, bu boyutu, "sadece olmak" diye adlandırdı. Bunu deneyimlediğinde, kutsal huşuyu biliyordu. Bebek doğurttuğumda, kendimi tekrarlamıyordum. Bazen günlerce ve saatlerce oturmak zorunda kaldım, sadece aileler ile nefes alabiliyordum. Sadece olmak. Büyük bir doz kutsal huşu aldım. Bu üç dersi, ebelikten aldım. Bir: Ruhunu ortaya çıkar. İki: Bir şeyler zor ya da acı vericiyse, açık kalmayı dene. Ve üç: Arada bir kendini tekrar etmekten çıkıp derin zamanın içine adım at. Bu dersler hayatım boyunca bana yardımcı oldu ama yakın zamanda, şimdiye kadar hayatımdaki en önemli işimi aldığımda gerçekten bana yardımcı oldular. 2 yıl önce, kız kardeşimin nadir kan kanserinde, küçülme oldu ve onun için tek tedavi yöntemi kemik ilik nakliydi. Her şeye rağmen onun için bir eşleşme bulduk, o da bendim. Dört kızdan oluşan bir aileden geliyorum. Kız kardeşlerim onun için kusursuz bir genetik eş olduğumu öğrenince, tepkileri: "Gerçekten mi? Sen mi?" oldu. (Gülüşmeler) "Onunla mükemmel eşleşme mi?" Kardeşler için oldukça tipiktir. Kardeş toplum içerisinde, bir sürü şey vardır. Aşk var, arkadaşlık var ve koruma var. Ayrıca kıskançlık, rekabet, reddetme ve eleştirme var. Kardeşlik, ruhumuzu kaplayan ilk katmanların çoğunu birleştirdiğimiz yerdir. Kız kardeşim ile uyumlu olduğumu öğrendiğimde, araştırma moduna girdim. Nakil işleminin oldukça kolay olduğunu fark ettim. Kanserli hastada tüm kemik iliğini ağır dozlarda kemoterapi ile yok ediyorsun ve sonra o iliği, donörden alınan milyonlarca sağlıklı ilik hücreleri ile değiştiriyorsun. Sonra o yeni hücrelerin hastaya uyum sağladığına emin olmak için yapabileceğin her şeyi yapıyorsun. Kemik iliği naklinin tehlikelerle dolu olduğunu da öğrendim. Kız kardeşim neredeyse ölümcül olan kemoterapinin üstesinden gelseydi, hâlen başka zorluklarla yüz yüze gelebilirdi. Hücrelerim onun vücuduna saldırabilir. Onun vücudu hücrelerimi reddedebilir. Reddetme veya saldırı dedikleri şey onu öldürebilirdi. Reddetme. Saldırı. Bu sözcüklerin kardeş olma içerisinde, tanıdık bir etkisi vardı. Kardeşim ve benim uzun bir sevgi geçmişimiz vardı, fakat küçük yanlış anlaşılmalardan daha büyük ihanetlere kadar reddetme ve saldırı geçmişimiz de vardı. Derin konular hakkında konuştuğumuz bir ilişkimiz olmadı, ama birçok kardeş ve herhangi bir türde ilişkisi olan insanlar gibi doğrularımızı söylemekte, yaralarımızı açığa vurmakta, yanlışlarımızı itiraf etmekte teredütteydik. Fakat bu reddetmenin veya atağın tehlikesini öğrendiğimde, bunu değiştirmenin zamanı diye düşündüm. Ya kemik iliği nakli kararını doktorlara bıraksaydık ama sonradan "ruh iliği nakli" diyeceğimiz bir şey yapmış olsaydık? Ya birbirimizin neden olduğu acıyla yüzleşseydik bu reddetme veya atağın yerine, dinleyebilir miydik? Affedebilir miydik? Kaynaşabilir miydik? Bu hücrelerimize aynı şeyi yapmasını öğretecek miydi? Şüpheci kız kardeşimin aklını çelmek için, ailemin kutsal metnine yöneldim: New Yorker Dergisi. (Gülüşmeler) Neden bir terapisti ziyaret etmemiz gerektiğini açıklamak için kemik iliğim onun vücuduna nakledilmeden önce, dergiden ona bir karikatür yolladım. İşte; "Kafamda uydurduğum o şey için onu hiç affetmedim." (Gülüşmeler) Kız kardeşime muhtemelen aynı şeyi yaptığımızı söyledim, yani bizi ayıran uydurma hikâyeleri kafamızda dolaştırıyorduk. Nakilden sonra ona söyledim ki, damarlarından akan tüm kan benim kanım olacaktı, benim ilik hücrelerim ile üretilen. Ve o hücrelerin her birinin çekirdeğinin içinde benim DNA'm vardı. Biraz dehşete düşmüş kız kardeşime şunu söyledim: "Hayatının geri kalanında, senin içinde dönüp dolaşacağım." ( Gülüşmeler ) "Bence ilişkimizi daha iyi hâle getirmeliyiz." Sağlık sorunları insanlara her türlü riskli şeyler yaptırır, istifa etmek veya uçaktan atlamak gibi. Kız kardeşimin durumunda, birçok terapi seansına "Evet" demesi, ki bunlardan birinde kemik iliği konusuna geldik. Sadece ortada sevgi kalana kadar yılların hikâyeleri, birbirimize karşı varsayımlarımız, suçlama ve utanç hakkında konuşup rahatladık. İnsanlar kemik iliği çıkarma hasatını çektiğim için cesur olduğumu söylediler ama ben öyle düşünmüyorum. Bana cesur hissettiren şey başka tür hasat ve nakildi, ruh iliği nakli, başka bir insana duygusal olarak açılarak, gururu ve savunmayı bir kenara koyarak, katmanları kaldırarak ve savunmasız ruhlarımızı birbirimizle paylaşarak. O ebelik derslerini hatırladım: Ruhunu ortaya çıkar. Korkutucu ve acıtıcı olanı ara. Kutsal huşuyu ara. Hasattan sonra kemik hücrelerim ile buradayım. Buna "hasat" derler. Sanki tarladan toplayıp masaya koyuyorsun. (Gülüşmeler) Seni temin ederim ki öyle değil. İşte benim cesur kız kardeşim hücrelerimi alıyor. Nakilden sonra, birlikte daha çok vakit geçirmeye başladık. Sanki yeniden küçük kızlar gibiydik. Geçmiş ve bugün birleşti. Derin zamana girdik. İş ve hayatımın tekdüzeliğini bırakıp bu hastalık ve şifa dolu ıssız adada kardeşime kavuştum. Birlikte aylar geçirdik, izolasyon ünitesinde, hastanede ve onun evinde. Hareketli toplumumuz, bu tür işleri desteklemiyor ya da hatta değer vermiyor. Gerçek hayatta ve önemli işlerde bir aksaklık olarak görüyoruz. Duygusal güçsüzlük ve finansal gider konusunda endişeleniyoruz. Evet, bunun finansal bir bedeli var. Ama kültürümüzün unutmuş gibi göründüğü bir çeşit para birimiyle ödendim. Sevgiyle ödendim. Ruhla ödendim. Kardeşimle ödendim. Kardeşim nakilden sonraki yılının hayatının en güzel yılı olduğunu söyledi, ki bu şaşırtıcıydı. O kadar çok acı çekti ki. Ama hayatın daha önce hiç bu kadar tatlı olmadığını söyledi. Bu birbirimize ruhumuzu açmamız ve doğruları söylememiz sayesinde başkalarına karşı daha çok pişmanlık duymayan biri hâline geldi. Her zaman söylemesi gereken şeyleri söyledi. Her zaman yapmak istediği şeyleri yaptı. Aynı şey benim için de oldu. Hayatımdaki insanlar ile gerçekçi olmak konusunda cesur hâle geldim. Kendi doğrularımı söyledim, ama bundan daha önemlisi, başkalarının doğrusunu aradım. Ebeliğin beni ne kadar iyi eğittiğini bu hikâyenin son bölümüne gelince anladım. Kız kardeşimin hayatının en iyi yılından sonra, kanser kükleyerek geri geldi. Bu sefer doktorların yapabileceği başka bir şey yoktu. Ona yaşaması için sadece birkaç ay verdiler. Kız kardeşim ölmeden bir gece önce, yatağının kenarına oturdum. Çok küçük ve zayıftı. Boynundaki kan atışını görebiliyordum. Benim kanımdı, onun kanıydı, bizim kanımızdı. Öldüğünde, bir parçam da ölecekti. Bunların hepsini anlamlandırmaya çalıştım. Birbirimiz ile bir hâline gelmemiz, bizi daha fazla kendimiz yaptı, ruh benliğimiz. Geçmişimizin acılarıyla yüzleşerek sonunda birbirimize teslim olduk, zamanın dışına çıkarak, sonsuza kadar birbirimiz ile bağlı olacağız. Kız kardeşim bana çok şey bıraktı. Ben de size onlardan birini bırakarak ayrılacağım. İlişkilerinizi düzeltmek için, ruhunuzun özünü sunmak için ve bunu başka birinde aramak için ölüm-kalım anını beklemek zorunda değilsiniz. Bunların hepsini yapabiliriz. İlk cevap veren yeni bir tür olabiliriz. Diğerine doğru ilk cesur adımı atan biri gibi ve reddetme ve saldırı yerine bir şey yapan veya yapmaya çalışan biri. Bunu kardeşlerimizle ve dostlarımızla ve arkadaşlarımızla ve meslektaşlarımızla yapabiliriz. Bunu çevremizdeki kopukluk ve çelişkilerle yapabiliriz. Bunu dünyanın ruhu için yapabiliriz. Teşekkürler. (Alkış)