Evet, hani bazen en mühim şeyler ufacık kutulardan çıkar. Sizi bu 15 dakikada, mikropların da bir konuda söyleyebilecekleri bir çok şeyi olduğuna inandırmaya çalışacağım. Soru şu ki; "Acaba yalnız mıyız?" Mikroplar güneş sistemimizdeki hayata ek olarak sistemimizin ötesindeki hayat hakkında da bir şeyler söyleyebilir, bu yüzden onları, Yeryüzü'ndeki, hayatta kalabilmenin imkansıza yakın olduğu ve onları ölümün eşiğine getiren çevre koşullarında arıyorum. Doğrusu, ben de onları incelerken onlar gibi sınırlarımı zorluyorum. Ama işin aslı şu: Biz sistemimizdeki tek gelişmiş uygarlığız ama bu, yakınlarda başka mikrobik canlıların olmadığı anlamına gelmez. Gerçek şu ki, burada gördüğünüz gezegenler ve aylar, her biri hayata ev sahipliği yapmış olabilir ve biliyoruz ki, bu güçlü bir olasılık. Eğer bu gezegenlerde ve aylarda yaşam bulabilirsek şu tür soruları da yanıtlayabiliriz: Güneş sisteminde yalnız mıyız? Biz nereden geldik? Yakınlarda akrabalarımız var mı? Kendi güneş sistemimizin de ötesinde yaşam var mı? Ve tüm bu soruları sorabiliriz çünkü yaşama elverişli gezegen anlayışımızda köklü bir değişim var. Ve bugün, yaşama elverişli bir gezegen suyun sıvı halde bulunabildiği bir bölgeye sahip gezegendir, ama bana göre bu yatay bir tanımlama, çünkü yıldızlara uzak olmayı gerektiriyor, fakat hayat barındırabilecekler için farklı bir boyut var ve bu dikey bir boyut. Güneşin çok uzağında olan bir gezegenin de yüzeyinin altındaki koşulları şöyle bir düşünün, suyun olduğu, enerjinin olduğu, yiyecek anlamına gelen besin maddelerinin ve korunmanın olduğu. Ve dünyamıza, güneş ışığının giremediği yerlere baktığımızda, okyanusların derinliklerine, gelişen, hayatı sürdürebilmek için kimyayı kullanan hayatlar bulabilirsiniz. Bunu bu şekilde düşündüğünüzde bütün duvarlar yıkılır. Temelde sınırları aşmış olursunuz. Ve eğer son zamanlarda haber başlıklarına baktıysanız Europa'da, Ganymede'de, Enceladus'da ve Titan'da yeraltı okyanusları, en son Enceladus'da gayzer ve Enceladus'ta sıcak kaynaklar bulduğumuzu görürsünüz. Güneş sistemimiz büyük bir kaplıca olma yolunda. Kaplıcalara gidenler mikropların spaları ne kadar sevdiğini bilir, değil mi? (Gülüşmeler) Bu noktada, Mars'ı bir düşünün. Bugün Mars'ın yüzeyde hayat barındırması imkansız ama, belki de yeraltında saklanıyor olabilir. Yaşama elverişlilik kavramındaki ilerleyişimiz devam etmekte, ama bu arada Yeryüzü'ndeki hayatın işaretlerini anlamaya da devam ediyoruz. Organik molekül denen şeylere sahip olabilirsiniz ve bunlar hayatın yapı taşlarıdır. Ve fosilleriniz, mineralleriniz, kayalar ve bakteriler arasındaki reaksiyondan oluşan biomineralleriniz ve elbette atmosferdeki gazlara sahip olabilirsiniz. Ve slaytdaki o küçük yeşil yosunlara baktığınızda dünyamızdaki atmosfere bir milyar önce oksijen pompalayan şeylerin torunlarıdır. Onlar öyle yaptığı sırada yüzeydeki hayatın %90'ını zehirledi. Fakat bugün soluduğumuz havayı onlara borçluyuz. Fakat, tüm bunlarla ilgili anlayışımızı daha da geliştirecek olursak hâlâ yanıtlayamadığımız bir sorumuz daha var, ve bu; biz nereden geldik? Biliyorsunuz ki bu kötüye gitmekte çünkü bu gezegende, nereden geldiğimizle alakalı somut bir kanıt bulabilme imkanımız yok ve bunu oluşturan her neyse 4 milyar yıl öncesinden beri kayıp. Tüm kayıtlar silindi. Tektonik plakalar ve erozyonlarla silindi. Bunu da Dünya'nın biyolojik ufku olarak adlandırıyorum. Nereden geldiğimiz bu ufkun ötesinde yatıyor ve biz bunu göremiyoruz Yani her şey kayıp mı? Evet belki de değil. Belki de kendi kökümüzde bu ipucunu bulabilme imkanımız olabilir. En az ihtimali olan bir yer; Mars. Bu nasıl olabilir peki? Evet, açıkça güneş sistemimizin başlangıcında Mars ve Dünya asteroid ve kuyruklu yıldızlarla bombalandı ve bu bombardıman sonucu etrafa saçılan püskürükler vardı. Dünya ve Mars uzun süre bu kayaları fırlatmaya devam ettiler. Mars'tan kayalar Dünya'ya Dünya'dan parçacıklar Mars'a kondu. Yani açıkça bu iki gezegen aynı maddelerle tohumlanmış olabilir. Yani evet belki de Büyükbaba orada öylece oturuyor ve bizi bekliyordur. Yani bu demek oluyor ki Mars'a gidebilir ve kökenlerimizin izlerini bulabiliriz. Mars bizim için bu sırları saklıyor olablir. Ve bu Mars'ın bizim için neden özel olduğunun nedenidir. Ama bunun olması için, Mars koşullarının yaşanılabilir durumda olması gerekliydi. Peki mars öyle bir yer miydi? Bugün bize tam da aynı şeyi söyleyen birkaç görevimiz var. Dünya'da hayatın yeşermeye başladığı zamanlarda Mars'ta da okyanus vardı. Volkanları, gölleri, deltaları ve bu güzel resimde de görmektesiniz. Resim bir kaç hafta önce Curiosity robotundan geldi ve bu resim bize bir şeyler anlatmakta. Uzun zaman önce, yüzeyinde suyun bol ve bir kaynağının olduğu deltanın kalıntılarını anlatan bir resim. Yaşam için iyi bir haber bu. Yaşamın kimyasının fiilen oluşması uzun zaman alır. Yani bu oldukça iyi bir haber, peki bu biz Mars'a gidersek hayatı kolayca bulabileceğiz manasına mı gelir? Kolay olup olmaması şart değil. Burada olan şey: Hayat, Dünya yüzeyinde ortaya çıktığı dönemde Mars için her şey kötüye gitti, tam olarak olan bu. Atmosferi güneş rüzgarlarıyla soyuldu, Manyetosferini kaybetti, kozmik ve U.V. ışınlarıyla yüzeyi bombalandı ve su buharlaşıp uzaya uçtu ve yerin altına gitti. Eğer anlayabilmek istiyorsak, eğer yüzeyinde yaşamın izlerini bulabilmek istiyorsak ve ipuçları da Mars'da ise bu korunan kayıtlarda ne gibi zorlu süreçlerden geçtiğini anlamamız gerekir. Ancak bundan sonra o ipuçlarının nerede gizlendiğini bilebiliriz ve ancak o zaman Mars'daki robotumuzu bize, bizim kim olduğumuz hakkında önemli şeyler anlatabilecek doğru bölgelere gönderebiliriz. Belki de, bize hayatın bağımsız olarak başka bir gezegende ortaya çıktığını anlatacak. Bu şekilde, kolaydır. Sadece 3.5 milyar yıl kadar gezegenin geçmişine gitmeniz gerekir. Sadece zaman makinesine ihtiyacımız var. Kolay değil mi? Evet, aslında, bu sizin her tarafınızda - yaşadığınız Dünya. Bu bizim zaman makinemiz. Jeologlar kendi dünyamızı kullanarak geriye gidiyorlar. Ben ise biraz daha farklı, Dünya'yı daha çok Mars'ın ikliminin değişmeye başladığı zamanlardaki duruma benzeyen çevre koşullarında araştırmamı yapıyorum ve ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Yaşamın izleri nedir? Geride ne kalmış? Onu nasıl bulacağız? Bir dakikanızı alacağım ve zaman makinesinin içinde sizi bir yolculuğa götüreceğim. Ve şimdi, burada gördüğünüz şey, Andes'de 4.500 metre, adeta Dünya ve Mars bu formunu almadan da daha önceki bir dönem. Dünya ve Mars tam da bunun gibi -- her yerde volkanlar, her yerde buharlaşan göller, mineraller, sıcak kaynaklar ve kıyılardaki tepeleri görüyorsunuz? Bunlar, ilk organizmaların torunları tarafından yapıldı ve bize Dünya'daki ilk fosilleri verdiler. Ama burada neler olup bittiğini anlamak istiyorsak, biraz daha ileri gidilmeli. Ve bu alandaki diğer şey ise, 3.5 milyar yıl önceki Mars'a tam olarak benziyor olması, iklim çok hızlı değişiyor, su ve buz yok oluyor. Fakat Mars'ta her şeyin değiştiği o zamana gitmemiz gerekir ve bunu yapmak için daha yukarı gitmeliyiz. Peki neden? Çünkü yukarı gittiğinizde atmosfer incelmekte, gittikçe daha dengesizleşmekte, sıcaklık gittikçe düşmekte ve daha çok U.V.'ye maruz kalınmakta. Aslında, her şeyin değiştiği zamandaki Mars'ın koşullarına daha fazla yaklaşılmakta. Size bu zaman makinesiyle rahat bir seyahat yapılacağı sözünü vermedim. Bu makinenin içinde öylece oturmayacaksınız. 500 kiloluk ekipmanı 20.000 adımlık Andesin volkanlı zirvesine taşımanız gerekli. Bu da yaklaşık 6.000 metredir. Bu arada 42 derece eğimde uyumanız ve sadece bu gece de deprem olmasın diye umut edersiniz. Zirveye ulaştığımızda buraya gelmemizin sebebini oluşturan gölü bulabiliriz. Bu irtifada, bu göl Mars'ın 3.5 milyar yıl önceki geçmişiyle aynı koşulları sağlamakta. Ve şimdi gölün içine girerek seyahatin biçimini değiştirmeliyiz ve bunun için, dağ kıyafetlerimizi çıkartıp dalış kıyafetlerini giymeli ve işe koyulmalıyız. İşte bu noktada, gölün içine girdiğimiz tam da bu anda diğer gezegenin 3.5 milyar yıl önceki geçmişine adım atıyoruz ve buraya geliş amacımız olan cevabı alacağız. Hayat her yerde, kesinlikle her yerde. Bu resimde gördüğünüz her şey yaşayan organizmalardır. Sadece dalgıç değil yani diğer her şey. Fakat bu resim oldukça aldatıcı. Yaşam bu gölde oldukça bol ama bu dünyanın çoğu yerinde olduğu gibi, şu anda iklim değişikliği sebebiyle biyolojik çeşitlilikte büyük kayıp var. Eve götürdüğümüz örneklerde gölde bulunan bakterilerin %36'sı 3 farklı türden oluşmış olup şimdiye dek sadece bir tanesi hayatta kalmıştır. Bu da başka bir göl, hemen bir öncekinin yanında. Bu gördüğünüz kırmızı renk minerallerle alakalı değil. Bu kesinlikle ufak yosunların varlığının sonucu. Bu bölgede, U.V. ışınları oldukça yoğun. Bizim içim 11 oldukça yüksek bir rakam olarak kabul görülmüşken, U.V. fırtınaları sırasında U.V. göstergesi burada 43'e ulaşır. 30 faktör güneş kremi burada bir işi yaramaz ve su bu gölde oldukça geçirgen ve şeffaftır. Yani yosunların saklanacak bir yerleri yok gerçekten. Onlar da kendi güneş kremlerini geliştirmişler ve kırmızı rengin işte sebebi. Ama bu sadece şimdiye kadarki adaptasyonları ve su yüzeyde kaybolduğu zaman mikropların tek bir çözümü kalıyor. Yer altına gitmek. Ve bu slaytta gördüğünüz kayalar, esasen mikroplar bunların içinde kayaların saydamlığını koruma olarak kullanarak U.V'den ihtiyaç duyduklarını alıp DNA'larına zarar veren U.V.'leri ise dışarı atıyotlar. Bu da bizim robotumuz Rover'ın neden Mars'daki yaşamı bu tür kayalıklı bölgelerde aradığının nedenidir. Çünkü eğer üç buçuk milyar yıl önce Mars'ta yaşam olmuşsa kendilerini korumak için aynı stratejiyi kullanmalar gerekmekteydi. Şimdi bu oldukça açık, bu gibi zorlu çevreler Mars'ı araştırma ve Mars görevine hazırlanılmasına çok yardımcı olmaktadır. Buraya kadar bize Mars'ın jeolojisini anlamamızda yardımı oldu. Mars'ın geçmiş iklimini ve evrimini anlamamıza ve hatta yaşama ev sahipliği potansiyelinin de olduğunu anlamamıza yardımcı oldu. Mars Robotu, yapılan son çalışmalarla organik bileşenlerin izlerini keşfetti. Evet, Mars'ın yüzeyinde organik oluşumlar var. Ayrıca metanın izlerini de keşfetti. Ve henüz söz konusu metanın jeolojiyle mi yoksa biyolojiyle mi alakalı olduğunu bilemiyoruz. Ama ne olursa olsun, bu keşiflerden bildiğimiz şey, Mars'ın bugünkü kalıntılarında yaşamın varlığı hipotezi geçerli bir hipotez olduğudur. Yani şimdiye kadar size Mars'ın bizim için önemli olduğunu kanıtladığımı sanıyorum, ama sistemimizde potansiyel mikrobik yaşamı bulacağımız tek yerin sadece Mars'da olacağını düşünürsek bu hata olacaktır. Ve sebep şudur; Mars ve Dünya, hayat ağacında aynı köklere sahip olabilir ama Marsın ötesine gittiğinizde, bu o kadar da kolay değil, tüm bu astronomi mekaniği, gezegenler arasındaki parçaların transferini oldukça zorlaştırmakta. Eğer bu gezegenlerde yaşamı keşfetmiş olsaydık bizden farklı olacaklardı. Yaşamın farklı bir biçimi olacaktı. Fakat sonuçta, biz tek de olabiliriz, biz ve Mars olabilir ya da güneş sisteminde bir çok hayat ağacı olabilir. Cevabı henüz bilmiyorum fakat size başka bir şey anlatabilirim: Sonucun ne olduğunun, sihirli rakamların ne olduğunun önemi yok, bize kendi güneş sistemimizin ötesindeki yaşam potansiyelini ölçebilme olanağını, zenginliği ve çeşitliliğini biliyor olduğumuzun seviyesine getirtecek. Ve bu bizim neslimiz tarafından aşılabilir. Bizim mirasımız olabilir. Elbette bu işe kalkışırsak. Şimdi, son olarak eğer birileri size uzaylı mikropların ilgi çekici gözükmediklerini söylerse bu konuyu onlara iyi anlatamadığınızdandır. Size, onlara yanlış düşündüklerini nasıl anlatacağınızı göstereyim. Organik metaryeller size çevreyle, bileşiklerle ve çeşitlilikle ilgili durumları anlatırlar. DNA ya da herhangi bir bilgi taşıyıcı size adaptasyondan, evrimden, hayatta kalmadan, gezegen değişimlerinden ve bilginin transferinden bahsedecektir. Bütünüyle bize anlattıkları şey, hayatın mikrobik bir yolla başlaması ve bu şekilde başlayan bir şeyin nasıl uygarlıkla sonlandığı ya da bazen de çıkmaza girerek sonlandığıdır. Güneş sistemine bakın ve dünyaya bakın. Dünya üzerinde bir çok zeki tür vardır ama sadece bir tanesi teknolojiye erişmiştir. Burada bizim kendi güneş sistemimizdeki serüvenimizde ufak ya da gelişmiş uzaylı yaşamına nasıl bakmamız gerektiğini söyleyen çok güçlü bir mesaj var. Yani evet, mikroplar konuşuyor ve biz de dinliyoruz ve bize konuşuyorlar, oradaki büyük ağabeylerine karşı her seferinde bir gezegeni ve bir Ay'ı ele alalım. Ve bize çeşitlilikten bahsediyorlar, hayatın zenginliği hakkında, nasıl buraya kadar hayatta kaldıklarını, ta ki uygarlığa, zekaya, teknolojiye ve elbette felsefeye ulaşacak kadar. Teşekkürler. (Alkışlar)