Duygularımız hayatımızın her alanını etkiliyor, sağlığımız ve nasıl öğrendiğimizden, nasıl iş yaptığımız ve karar aldığımıza kadar, büyük olanları ve küçükleri. Duygularımız aynı zamanda birbirimizle nasıl bağlantı kuracağımızı da etkiliyor. Böyle bir dünyada yaşamak üzere evrildik, ama onun yerine hayatlarımızı giderek daha fazla böyle yaşıyoruz -- bu dün gece kızımdan gelen kısa mesaj -- duygulardan yoksun bir dünyada. Bu durumu değiştirmek üzere görevdeyim. Dijital deneyimlerimize duyguları tekrar getirmek istiyorum. Bu yola 15 sene önce koyuldum. Mısır'da bilgisayar bilimciydim ve Cambridge Üniversitesi'nde doktora programına yeni kabul edilmiştim. Genç, yeni evli, Müslüman, Mısırlı bir eş için oldukça alışılmadık bir şey yaptım: Mısır'da kalmak zorunda olan eşimin desteğiyle bavullarımı toplayıp İngiltere'ye taşındım. Cambridge'de, evimden binlerce mil uzakta, dizüstü bilgisayarımla herhangi bir insanla olduğundan daha fazla zaman geçirdiğimi fark ettim. Bu yakınlığa rağmen, bilgisayarımın ne hissettiğime dair kesinlikle en ufak bir fikri yoktu. Mutlu mu olduğum, kötü bir gün mü geçirdiğim veya stresli, şaşkın mı olduğumla ilgili bir fikri yoktu ve bu sinir bozmaya başladı. Daha da kötüsü, ülkemdeki ailemle internette iletişim kurduğumda, bütün duygularımın sanal gerçeklik içinde kaybolduğunu hissettim. Evimi özlüyordum, yalnızdım ve bazı günler gerçekten ağlıyordum, ancak bütün bu duyguları iletme şeklim böyleydi. (Gülüşmeler) Bugünün teknolojisinin çok fazla I.Q.'su var, ancak E.Q.'su yok; oldukça fazla kavramsal zekâ var, ancak duygusal zekâ yok. İşte bu beni düşündürdü, teknolojimiz duygularımızı hissetse ne olurdu? Eğer cihazlarımız nasıl hissettiğimizi bilseler ve ona göre reaksiyon verseler ne olurdu, aynen duygusal zekâya sahip bir arkadaşın yapacağı gibi? Bu sorular beni ve ekibimi duygularımızı okuyup cevap verecek teknolojiler yaratmaya götürdü ve başlangıç noktamız insan yüzüydü. İnsan yüzü, hepimizin sosyal ve duygusal durumumuzu iletmek için kullandığı en güçlü yollardan biri. Hoşlanmadan, sürprize, empati ve meraka kadar her şeyi. Duygu biliminde, her yüz kası hareketine eylem birimi diyoruz. Örneğin, eylem birimi 12, bir Hollywood kapalı gişesi değil, aslında gülüşün ana unsuru olan dudak kenarının yukarı doğru çekilmesi. Herkes denesin. Hadi biraz gülümseyelim. Diğer bir örnek, eylem birimi 4. Alnın kırışması. Kaşlarınızı birbirine yaklaştırıp, bütün o kıvrımları ve kırışıklıkları yarattığınız zaman olur. Onları sevmeyiz, ama negatif duyguların güçlü bir göstergesidir. Bu eylem birimlerinden 45 tane kadarına sahibiz ve yüzlerce duyguyu ifade etmek için bir araya gelirler. Bir bilgisayara yüzdeki bu duyguları okumayı öğretmek zordur, çünkü bu eylem birimleri hızlı olabilir, gizli olabilir ve birçok farklı şekilde bir araya gelebilirler. Örneğin, gülümseme ve zoraki tebessümü ele alalım. Bir şekilde benzerler, ancak çok farklı anlamlara gelirler. (Gülüşmeler) Gülümseme pozitif, zoraki tebessüm ise çoğunlukla negatiftir. Bazen zoraki tebessüm sizi ünlü yapabilir. Ancak sahiden bir bilgisayarın iki ifade arasındaki farkı bilebilmesi önemlidir. Öyleyse bunu nasıl yaparız? Algoritmalarımıza farklı etnik gruplardan, yaşlardan, cinsiyetlerden gülümsediğini bildiğimiz on binlerce örnek veririz ve aynısını zoraki tebessüm için de yaparız. Sonra derin öğrenme yoluyla, algoritma yüzümüzdeki bütün bu kıvrımlara, kırışıklıklara ve şekil değişimlerine bakar, kısaca bütün gülümsemelerin ortak özellikleri olduğunu öğrenir, bütün zoraki tebessümlerin hemen göze çarpmayan farklı özellikleri var. Bir daha yeni bir yüz gördüğünde, o yüzün esasen bir gülümsemeye özgü karakteristikleri olduğunu öğrenir ve şöyle der, "Evet, bunu tanıyorum. Bu bir gülümseme ifadesi." Bu teknolojinin nasıl çalıştığını göstermenin en iyi yolu canlı bir demo denemek, bu yüzden bir gönüllüye ihtiyacım var, tercihen yüzü olan biri. (Gülüşmeler) Chloe bugün gönüllümüz olacak. Geçen beş sene içinde, MIT'de bir araştırma projesi olmaktan bir şirket olmaya geçtik, ekibim bu teknolojinin çalışması için gerçekten çok çalıştı, şu an piyasada kullanılması için diyebiliriz. Aynı zamanda onu küçülttük ki, çekirdek duygu makinesi, bu iPad gibi kameraya sahip herhangi bir mobil araçta çalışabilsin. Hadi bir deneme yapalım. Gördüğünüz gibi, algoritma sonuçta Chloe'nin yüzünü buldu, işte bu beyaz sınırlı kutu ve yüzündeki ana hatları takip ediyor, işte kaşları, gözleri, ağzı ve burnu. Soru şu; ifadesini tanıyabilecek mi? Bu yüzden makineyi test edeceğiz. İlk önce, bana ifadesiz yüzünü göster. Evet, harika. (Gülüşmeler) Sonra gülümsedikçe, bu gerçek bir gülümseme, harika. Evet, gülümsedikçe yeşil çubuğun arttığını görebilirsiniz. Evet, bu büyük bir gülümsemeydi. Bakalım hafif gülümsediğinde bilgisayarın tanıyabilecek mi? Hafif gülümsemeleri de tanıyor. Bunu gerçekleştirmek için gerçekten çok çalıştık. Sonra kaşlar kalkıyor, şaşırmanın göstergesi. Alnın kırışması, kafa karışıklığının göstergesi. Somurtma. Evet, mükemmel. İşte bunların hepsi farklı eylem birimleri. Daha çok var. Bu sadece kısaltılmış bir demo. Her okumaya, bir duygu veri noktası adını veriyoruz. Sonra farklı duyguları resmetmek için birlikte harekete geçerler. Demonun sağ tarafında -- mutlu görün. İşte bu neşe. Neşe harekete geçiyor. Şimdi bana iğrenme ifadesi ver. Zayn One Direction'ı terk ettiğinde nasıl olduğunu hatırlamaya çalış. (Gülüşmeler) Evet, burnunu kırıştır. Harika. Değerlik oldukça negatif, herhâlde çok büyük bir hayranısın. Değerlik, deneyimin ne kadar pozitif veya negatif olduğuyla ilgili; bağlantı ise, kişinin bunu ne kadar ifade edebildiğiyle. O zaman Chloe'nin bu gerçek zamanlı duygu akışına erişimi olduğunu ve istediği kişilerle paylaşabileceğini hayal edin. Teşekkürler. (Alkış) Şimdiye kadar bu duygu veri noktalarından 12 milyar adet topladık. Dünyadaki en büyük duygu veri tabanı. Bunu 2,9 milyon yüz videosundan topladık, bizimle duygularını paylaşmaya gönüllü insanlardan ve dünyadaki 75 ülkeden. Her gün büyüyor. Duygular kadar kişisel bir şeyi artık ölçebiliyor olmamız beni çok şaşırtıyor ve bunu bu ölçekte yapabiliyoruz. Peki şimdiye kadar ne öğrendik? Cinsiyet. Şüpheleniyor olduğunuz bir şeyi verimiz doğruluyor. Kadınlar erkeklerden daha fazla duygularını ifade ediyor. Daha çok gülümsemeleri yanında, gülümsemeleri daha uzun sürüyor ve erkeklerle kadınların gerçekten neye farklı yanıt verdiğini artık ölçebiliyoruz. Hadi kültüre bakalım: Amerika Birleşik Devletleri'nde, kadınlar erkeklerden yüzde 40 daha fazla ifadelerini gösteriyor, ancak ilginç biçimde Birleşik Krallık'ta erkekler ve kadınlar arasında fark görmüyoruz. (Gülüşmeler) Yaş: 50 ve üzerindeki yaştaki insanlar gençlerden yüzde 25 daha duygusal. Yirmilerindeki kadınlar aynı yaştaki erkeklerden daha fazla gülümsüyor, belki de flört için bir gereklilik. Ancak belki de bu veriyle ilgili bizi en fazla şaşırtan şey, her zaman duygularımızı ifade ediyor oluşumuz, cihazlarımızın başında tek başımıza oturuyor olsak bile ve sadece Facebook'ta kedi videoları izlerken değil. E-posta atarken, mesajlaşırken, internette alışveriş yaparken veya vergilerimizi hallederken bile duygularımızı ifade ediyoruz. Bu veri bugün nerede kullanılıyor? Medya ile nasıl bağ kurduğumuzu anlamada, yani yayılma ve oy verme davranışını anlamada ve bunun yanında teknolojik güçlendirme veya duygu-etkinleştirmede. Özellikle çok sevdiğim bazı örnekleri sizinle paylaşmak istiyorum. Duygu-etkinleştirilmiş, giyilebilir gözlükler, görme engelli olan bireylere diğerlerinin yüzlerini okumada yardımcı olabilir ve otizm spektrumu olan bireylere duyguları anlamada yardımcı olabilir, bu onların gerçekten çok zorluk çektiği bir şey. Eğitimde, öğrenme uygulamalarınızın kafanızın karıştığını hissettiğini ve yavaşladığını veya sıkıldığınızı hissettiğini, bu yüzden hızlandığını hayal edin, aynı iyi bir öğretmenin sınıfta yapacağı gibi. Eğer kolunuzdaki saatiniz ruh hâlinizi takip etseydi ne olurdu veya arabanız yorgun olduğunuzu hissetseydi veya belki de buzdolabınız stresli olduğunuzu bilseydi, o zaman sizi aşırı yemeden korumak için otomatik olarak kilitlenirdi. (Gülüşmeler) Bunu isterdim, evet. Eğer Cambridge'deyken gerçek zamanlı duygu akışına erişimim olsaydı ve bunu ülkemdeki ailemle çok doğal bir şekilde paylaşabilseydim, aynı hepimiz aynı odada olsaydık yapacağım gibi. Bence beş yıl içinde, bütün cihazlarımızın duygu çipi olacak, yalnızca cihazımıza somurttuğumuzda, "Hımm, bunu sevmedin, değil mi?" diyecek bir cihazımızın olmamasının nasıl bir şey olduğunu hatırlamayacağız. En büyük sorunumuz, bu teknolojinin pek çok uygulaması olması, ekibim ve ben hepsini tek başımıza yapamayacağımızın farkındayız, o yüzden bu teknolojiyi kullanılabilir hâle getirdik, böylece diğer geliştiriciler de yapmaya başlayabilir ve yaratıcı olabilirler. Olası risklerin ve istismar olasılığının olduğunun farkındayız, ancak şahsen bunu yıllardır yapan biri olarak ben, duygusal olarak akıllı teknolojilere sahip olmanın insanlığa getirdiği yararların, yanlış kullanılma olasılığından çok daha ağır bastığına inanıyorum. Hepinizi bu etkileşimin bir parçası olmaya davet ediyorum. Bu teknolojiyi bilen daha fazla insan oldukça, nasıl kullanıldığıyla ilgili daha fazla söz hakkımız olur. Hayatlarımız daha fazla dijital hâle geldikçe, duygularımızı geri kazanmak için, cihazlarımızı kullanmayı frenlemeye çalışarak beyhude savaş veriyoruz. Bu yüzden bunun yerine yapmaya çalıştığım şey, duyguları teknolojimize getirmek ve teknolojilerimizi daha cevap verir hâle getirmek. Bu yüzden bizi ayıran bu cihazlarımızın, bizi tekrar bir araya getirmesini istiyorum. Teknolojiyi insanlaştırarak, makinelerle nasıl bağlantı kuracağımızı ve böylece insanlık olarak birbirimizle nasıl bağlantı kuracağımızı tekrar düşünmek için bulunmaz bir fırsatımız var. Teşekkürler. (Alkış)