New York, Bronx'ta yaşayan
George ve Charlotte Bronsky çifti
bir şey keşfettiler.
1965'te "doğum yapan kadınlara
yardımcı alet" dedikleri
şeyin patentini aldılar.
Bu alet, büyük yuvarlak bir masadan
ve bir düzenekten oluşuyor.
Anne doğuma hazır olduğunda
sırtüstü yatıyor,
masaya bağlanıyor
ve masa hızla döndürülüyor.
Çocuk da merkezkaç kuvvetinin
verdiği hızla uçarak dışarı çıkıyor.
Patente dikkatla bakarsanız
özellikle mühendislik geçmişiniz
veya ilginiz varsa
tasarımın bazı noktalarının
tam olarak uygun olmadığını
fark edebilirsiniz. (Gülüşmeler)
Kaliforniya'daki Doktor İvan Schwab
"Ağaçkakanlar neden başağrısı çekmez?"
sorusunun cevabını bulmaya
yardımcı olan en önemli insanlardan biri.
Görünüşe göre bu sorunun
cevabı, onların beyninin
kafatsaındaki yerleşiminin
biz insanların beyninin
kafatasındaki yerleşiminden
farklı olmasıymış.
Ağaçkakanlar genellikle
her gün ağaçlara
günde binlerce defa kafalarını
vuruyorlar. Her gün!
Bildiğimiz kadarıyla da bu, onları
azıcık da olsa rahatsız etmiyor.
Bu nasıl oluyor?
Onların beyni bizimki gibi yüzmüyor.
Beyinleri sıkı bir şekilde yerleşmiş,
en azından önden gelen etkiler için.
Bu araştırmaya çok fazla kişi
ilgi göstermedi, taa ki
en azından bu ülkedeki insanların
Amerikan futbolu oyuncularının
kafalarını defalarca çarpınca beyinlerine
ne olduğunu merak edene kadar.
Belki de ağaçkakanların bununla
bir ilgisi vardır.
Birkaç yıl önce İngiliiz bir
tıp dergisi olan The Lancet'te
bir makale yayınlandı. Adı
"Parmağını kesen bir erkek
5 yıl boyunca küf koktu."
Dr. Caroline Mills ve ekibine
bu hasta geldi ve açıkçası
ne yapacaklarını bilemediler.
Adam parmağını kesmişti,
tavuk işletmesinde çalışıyordu
ve sonra gerçekten çok kötü
kokmaya başlamıştı.
Kökü o kada kötüydü ki
doktorlar ve hemşireler
onunla aynı odada duramıyorlardı.
Dayanılmazdı.
Akıllarına gelen
her ilacı, her tedavi
yöntemini denediler.
Bir yıl sonra
hala küf kokuyordu.
İki yıl sonra
hala küf kokuyordu.
Üç yıl, dört yıl,
hala küf kokuyordu.
Beş yıl sonra gizemli bir şekilde
kendi kendine geçti.
Yeni Zelanda'da, Dr. Lianne Parkın
ve ekibi şehirlerindeki bir geleneği
test ettiler.
San Fransisko gibi dik yokuşları
olan bir şehirde yaşıyorlar.
Kışları oldukça soğuk
ve buzlu geçiyor.
Birçok sakatlanma oluyor.
Geleneği yolda yürümekte
olan insanlara durup
bir şey denemelerini
rica ederek test ettiler.
İki seçenekten birini
denemelerini istediler.
Gelenek su ki
o şehirde çoraplarınızı
botlarınızın dışına giyiyorsunuz.
Bu oldukça açık görüntülerle desteklenen
deneylerinden bunun doğru olduğunu
öğrendiler.
Çoraplarınızı iç yerine dışa giyerseniz
kayıp düşme olasılığınız oldukça artıyor.
Şimdi umuyorum ki az önce size anlattığım
bulguların her biri bir ödülü hak ediyor.
(Gülüşmeler)
Ve bunu aldılar,
hepsinin bir Ig Nobel'i var.
1991'de birkaç kişiyle birlikte
Ig Nobel ödülü seramonisi başlattık.
Her yıl 10 ödül veriyoruz.
Ödüllerin tek bir değerlendirme koşulu
var. Çok basit.
İnsanları önce güldüren, sonra düşündüren
bir şey yapmış olmanız gerekiyor.
Yaptığınız şeyin önce güldürmesi
sonra düşündürmesi.
Ne olursa olsun, insanlar bununla
karşılaştıklarında verebilecekleri ilk
tepkinin gülmek olması gerekiyor.
Bir hafta sonra, hala kafalarını
kurcalaması ve tek yapmak
istediklerinin arkadaşlarına
anlatmak olması gerekiyor.
Aradığımız özellik bu.
Ig Nobel ödülüne her yıl
9.000 civarında aday alıyoruz.
Bunların her yıl yüzde
10'u ile 20'sı arası
kendini aday gösteren
kişiler.
Bu kendini aday gösterenler
neredeyse hiç kazanamıyorlar.
İsteseniz de, bir ödül kazanmak
sayısal olarak öldükça zor.
İstemeseniz de,
kazanmak oldukça zor.
Bilmelisiniz ki birisini Ig Nobel'le
ödüllendirmeye karar
verdiğimizde onunla sessizce
temasa geçiyoruz.
O kişiye bu büyük onuru
isterse reddetme olanağı veriyoruz.
Ne mutlu ki, ödüle layık görülen
neredeyse herkes onu kabul etti.
Peki Ig Nobel ödülüyle ne kazanıyorsunuz?
Birkaç şey.
Bir Ig Nobel ödülü kazanıyorsunuz.
Tasarımı her yıl farklı oluyor.
Her zaman aşırı ucuz maddelerden
el yapımı olarak hazırlanmış oluyor.
Geçen yıl, 2013'te verdiğimizin
resmine bakıyorsunuz.
Dünyadaki ödüllerin birçoğu kazanana
biraz nakit para da veriyor.
Bizim hiç paramız yok,
o yüzden veremiyoruz.
Hatta, kazananlar Ig Nobel
ödülü seramonisine
gelme masraflarını kendileri karşılamak
zorundalar, birçoğu da bunu yapıyor.
Ama geçen yıl biraz para toplamayı becerdik.
Geçen yılın Ig Nobel kazananlarının
her biri bizden
10 trilyon dolar kazandılar.
Zimbabve'den 10 trilyonluk bir banknot.
(Gülüşmeler)
Zimbabve'ni birkaç yıllık bir enflasyon
derdi çektiğini belki hatırlarsınız.
100 trilyon dolara kadar
banknotlar basmak zorunda kaldılar.
Oradaki merkez bankasının müdürünün de
matematik dalında Ig Nobel'i var bu arada.
Diğer kazandığınızsa
Harvard Üniversitesi'ndeki
ödül törenine bir bilet.
Harvard'ın en büyük
salonunda ve sınıfında düzenleniyor.
Tıka basa oturmuş 1.100
kişi ve elinizi sıkmak
ve Ig Nobel'inizi vermek için
kürsüde daha önce
Nobel kazanmış kişiler
sizi bekliyor oluyorlar.
Törenin özü bu.
Kazananlar o ana kadar gizli tutuluyorlar.
Kürsüde ellerini sıkacak
Nobelliler bile kim olduklarını
açıklanana kadar bilmiyorlar.
Sizinle tıpla ilgili ödül kazananlardan
birkaçını daha paylaşmak istiyorum.
Unutmayın ki şimdiye kadar 230 ödül verdik.
Sizin aranızda ödül kazanmış
birçok kişi var.
Belki de sizin var.
30 yıl kadar önce "Düşen Hindistan cevizi
yaralanmaları." başlıklı bir makale yayınlandı.
Kanadalı doktor Peter Barss
tarafından yazıldı.
Dr. Barss ödül törenine geldi
ve genç bir doktorken
dünyayı gezmek istediğini açıkladı.
Bu nedenle Papua Yeni Gine'ye gitmiş.
Oraya gidince, bir hastanede çalışmış
ve orada insanların hastaneye gitmelerine
hangi olayların neden olduğunu merak etmiş.
Kayıtlara bakmış ve
şaşırtıcı derecede fazla kişinin
düşen Hindistan cevizlerinden
hastanelik olduğunu görmüş.
Tipik olarak olan bir şey
insanlar fazla Hindistan cevizi yetişmeyen
yüksek yerlerden çok Hindistan cevizi
yetişen kıyıdaki akrabalarını
ziyarete geliyorlar.
Bu ağacın altının durmak ve belki de uzanmak
için iyi bir yer olduğunu düşünüyorlar.
Bu ağaçlar yaklaşık 30 metre uzunluğunda
ve her an düşebilen
meyveleri de 3 kg civarında.
Avrupa'daki birkaç doktor
kolonoskopiyle ilgili bir seri
makale yayınladılar.
Hepiniz kolonoskopiyi
aşağı yukarı bilirsiniz.
Bazı durumlarda
hem aşağı hem yukarı.
Bu makalelerde
kolonoskopi yapan meslektaşlarına
kolonoskopi sırasında hastayı
patlatma şansını nasıl en aza
indirirler, bunu açıkladılar. (Gülüşmeler)
Yazarlardan biri,
Dr. Emmanuel Ben-Soussan
tören için Paris'ten geldi.
Törende bunun tarihini anlattı.
1950'lerde
kolonoskopi ilk defa yaygınlaştığında
insanlar bunu nasıl iyi yapacaklarını araştırıyorlarmış.
Başlangıçta bazı güçlükler olmuş.
Temel sorun, eminim biliyorsunuz,
uzun, dar ve karanlık bir şeyin
içine bakıyorsunuz.
Daha geniş bir alanda çalışmak istiyorsunuz.
Bakılan yeri genişletmek için
gazla şişiriyorsunuz.
Bu zaten içeride olan
metan gazına ekleniyor.
İlk denemelerinde çoğunlukla kullandıkları
gaz oksijenmiş.
Yani metana oksijen ekliyorlarmış.
E, görmek için de ışığa
ihtiyaçları var,
bu yüzden 1950'lerde
oldukça sıcak olan ışık kaynağı tutuyorlarmış.
Sonuç olarak yanıcı metan gazi,
oksijen ve işi.
Oksijenden kısa sürede vazgeçmişler.
(Gülüşmeler)
Şimdilerde hastaların pek patlamıyor,
ama yine de arada oluyor.
Size son anlatmak istediğim ödülse
Dr. Elena Bodnar'a verildi.
Dr. Elena Bodnar
acil durumlarda
kolayca iki yüz maskesine
ayrılan bir şutyen icat etti.
Biri sizin için,
diğeri de yanınızdaki şanslı bir kişi için.
(Gülüşmeler)
Niye birisi böyle bir şey yapar merak edebilirsiniz.
Dr. Bodnar törene geldi
ve Ukrayna'da büyüdüğünü anlattı.
Çernobil kazazedelerini tedavi eden
doktorlardan biriymiş.
Sonradan fark etmişler ki
en kötü tıbbi sorunlar
solunumla alınan parçalardan kaynaklanmış.
Bu olaydan sonra beklenmeyen olduğunda
her yerde kolayca bulunan
bir maske nasıl yapılabilir
diye düşünmeye başlamış.
Yıllar sonra Amerika'ya taşınmış.
Bebeği olmuş.
Bir gün bebeğinin
yerden sutyenini alıp
yüzüne götürdüğünü görmüş.
Fikir böyle oluşmuş.
Ig Nobel törenine
sutyenin ilk prototipiyle geldi
ve tanıtımını yaptı:
(Gülüşmeler) (Alkış)
["Paul Krugman,
2008 Nobel Ekonomi Ödülü Sahibi"]
["Wolfgang Ketterle,
2001 Nobel Fizik Ödülü Sahibi"]
Benim bir acil durum sutyenim var.
(Gülüşmeler)
En sevdiğim sutyenim,
ama gerekirse, herhangi birinizle
mutlulukla paylaşırım.
Teşekkürler.
(Alkış)