Bugün sizlerle işbirliğine dayalı
tüketim hakkında konuşacağım.
Bunun ne olduğunu anlatmaya
ve sizleri ikna etmeye çalışacağım: -- sadece 15 dakikada --
bunun ucuz bir fikir veya
kısa dönemli bir eğilim olmayıp,
sadece ne tükettiğimizi değil, aynı zamanda
nasıl tükettiğimizi yeniden tanımlayan
güçlü bir kültürel ve ekonomik güç olduğuna.
Şimdi aldatıcı bir şekilde kolay bir örnekle başlayacağım.
Eller havaya - Kaç kişinin evinde
ortalıkta dolaşan muhtemelen bir daha
kullanmayacağınız ama
atmaya da bir türlü kıyamadığınız
kitaplar, CD'ler, DVD'ler veya kasetler var?
Bütün elleri göremiyorum,
ama herkes kaldırmış gibi gözüküyor.
Bizim evde, raflarda
"24" dizisinin DVD'leri var --
sezon 6'nın açık konuşmak gerekirse.
Sanırsam üç yıl önce bize Noel hediyesi olarak verilmişti.
Kocam Chris ve ben bu diziye
bayılıyoruz.
Ama kabul edelim, bir kere izlediğinizde -- veya iki kere olabilir --
bir daha seyretmeyi hakikaten istemiyorsunuz,
çünkü Jack Bauer'in teröristleri nasıl alt edeceğini biliyorsunuz.
Böylece raflarda duruyor
bizim için eskimiş,
ama bir başkası için anında değeri olan bir şey.
Devam etmeden önce bir itirafta bulunmam gerek.
New York'ta 10 yıl yaşadım,
ve "Sex and the City"nin büyük bir hayranıyım.
Bunun ilk filmini haftaya gelecek olan bölüme
ısınma amacıyla tekrar izlemeyi çok isterdim.
Yani bizim istenmeyen "24"
kopyasını nasıl en kolay bir şekilde
istenen "Sex and the City" kopyasıyla takas edebilirim?
Sizin de fark edeceğiniz gibi
takas ticareti denen yeni bir sektör var.
Takas ticareti için en kolay benzetme
istenmeyen bütün medyanız için
online arkadaş bulma servisi gibidir.
Yaptığı şey interneti kullanarak
sınırsız bir pazar oluşturmak
ve A kişisinin sahip oldukları ile
C kişisinin istediklerini,
bunlar ne olursa olsun eşleştirmektir.
Geçen hafta, bu sitelerden birisine girdim,
uygun bir şekilde Swaptree(Takasağacı) denmişti.
Ve orada 59,300'den fazla şeyi
anında benim "24" kopyam
ile takas edebiliyordum.
Şansa bak ki,
Reseda, CA(California)'da rondoron(kullanıcı adı,rumuz)
kendisinin "yeni gibi" "Sex and the City"
kopyasını benim "24" kopyam ile
takas etmek istiyordu.
Başka bir deyişle, burada olan şey
Swaptree'nin
taşıyıcı firmamın şeker sarhoşluğu problemini,
ekonomistlerin deyimiyle "isteklerin tesadüfü" problemini
aşağı yukarı 60 saniyede çözmüş olmasıdır.
Daha da hayret verici olan ise satın alma etiketinin o dakikada basılacak olması
çünkü sistem (Swaptree) o şeyin ağırlını biliyor.
Şimdi Swaptree gibi sitelerin ardında
teknik harikalık katmanları var,
ama benim ilgimi çeken bu değil,
ve takas ticareti de değil tek başına.
Benim tutkum ve son birkaç yılı araştırmaya
adadığım şey,
işbirlikçi davranışlar ve bu sistemler içerisindeki
güven mekanizmaları.
Düşündüğünüzde,
çılgınca bir fikir gibi gelebilir, hatta birkaç yıl öncesine kadar,
gerçek ismini bilmediğim tamamen yabancı biriyle
herhangi bir para değiş tokuşu olmadan
eşyalarımı takas edeceğim fikri.
Swaptree'deki ticaretin yüzde 99'u
başarıyla gerçekleşiyor.
Ve olumsuz derecelendirilen yüzde birlik kısım,
görece ufak nedenlerden dolayı,
ürünün zamanında ulaşmaması gibi.
Peki burada ne oluyor?
Muazzam ticari ve kültürel çıkarımlara
sahip inanılmaz derecede güçlü bir dinamik
oyunda.
Şöyle ki, teknoloji
yabancılar
arasında güveni sağlıyor.
Artık global bir köyde yaşıyoruz,
eskiden yüz yüze olagelen
bağları taklit ettiğimiz bir yerde
ama daha önce asla
mümkün olmayan bir düzeyde ve şekilde.
Yani aslında gerçekten olan şey,
sosyal ağlar ve gerçekte zamanlı teknolojiler
bizi geçmişe götürüyor.
Değiş tokuş ediyoruz, ticaret yapıyoruz,
takas ediyoruz, paylaşıyoruz
ama bunlar dinamik ve
çekici şekillerde yeniden keşfediliyor.
Büyüleyici bulduğum şey,
aslında dünyamızı paylaşma üzerine kurguluyoruz,
mahallemiz ya da okulumuz olsun,
ofisimiz ya da Facebook ağımız olsun.
Ve bu da benim olan senindir
ekonomisini doğuruyor.
Değiş tokuş pazarının
büyükbabası olan büyük eBay'den
GoGet gibi saat başı kiraladığınız arabaya
aylık ödeme yaptığınız araba paylaşım şirketlerine,
Zopa gibi izleyiciler arasında herhangi birinin
borç vereceği 100 dolarla dünyanın
herhangi bir yerindeki
borç alacak kişiyi karşılaştıran sosyal borç verme sitelerine,
yeniden paylaşıyor ve hippiden daha
hip (popüler) olduğuna inandığım
bir şekilde işbirliği yapıyoruz.
Bunu yayılan işbirlikçi tüketim olarak adlandırıyorum.
Şimdi farklı işbirlikçi tüketim sistemlerine
dalmadan önce,
her yazara haklı olarak sorulan soruyu
yanıtlamaya çalışacağım,
ki o da bu fikrin nereden geldiği sorusu.
Şimdi bir sabah kalktım ve 'İşbirlikçi tüketim
hakkında yazmak istiyorum' dedim demek isterdim.
Ama aslında bağlantısız gibi görünen fikirlerin
karmaşık bir ağıydı.
Gelecek bir dakikada,
kafamın içindeki tüm noktaların kavramsal bir havai fişek
gösterisi gibi sergilendiğini biraz göreceksiniz.
İlk fark etmeye başladığım şey:
- kalabalıkların bilgeliğinden zeki ayaktakımına -
ne kadar büyük kavramların ortaya çıktığı,
bir amaç için gruplar oluşturmanın
saçma bir biçimde ne kadar kolay olduğu.
Ve bu kalabalık çılgınlığına bağlı olarak
tüm dünyadan örnekler verilebilir-
bir başkanın seçiminden
adı çıkmış Wikipedia'ya ve aralarındaki her şeye kadar -
sayıların gücünün neler başarabileceğini gösteren.
Peki, bilirsiniz yeni bir kelimeyi öğrendiğinizde
ve sonra o kelimeyi her yerde görmeye başlarsınız?
Bana olan da buydu,
pasif alıcılardan yaratıcılara,
hayli etkin işbirlikçilere
doğru değiştiğimizi
fark ettiğimde.
Olan şu,
internet aracıyı ortadan kaldırıyor,
böylece T-shirt tasarımcısından
örgü örene
kadar herkes birebir kazanç elde edebiliyor.
Ve bu her yerde ve zamanda
bulunabilen denkler arası devrim
paylaşımın inanılmaz düzeylerde olduğu anlamına geliyor.
Yani, bu konuşmanın
her bir dakikasında, 25 saatlik YouTube
videosunun
yüklendiğini düşünmez harika.
Benim bu örneklerde büyüleyici bulduğum şey
bizim primat içgüdülerimize tam olarak
nasıl dokundukları.
Yani, bizler maymunuz,
ve paylaşmak ve işbirliği yapmak için doğduk.
Ve binlerce yıldır öyle yapıyoruz,
sürü halinde avlandığımızda ya da
kooperatiflerde tarım yaptığımızda,
bu hiper-tüketim denen sistem ortaya çıkmadan önce
ve bu çitleri kurmadan ve
kendi küçük derebeyliğimizi kurmadan önce.
Ama bazı şeyler değişiyor,
bunun nedenlerinden biri
dijital yerliler, ya da gen-Y'ler.
Paylaşarak büyüyorlar -
dokümanlar, video oyunları, bilgi;
onların ikinci bir doğası gibi.
Yani biz, bin yıllıklar - ben bir bin yıllığım -
piyade erleri gibiyiz,
bizi ben kültüründen alıp biz kültürüne taşıyan.
Bunun bu kadar hızlı olmasının nedeni
mobil işbirliği nedeniyledir.
Artık bağlı bir çağda yaşıyoruz,
herhangi birinin, herhangi bir zamanda, gerçek zamanda
elimizdeki küçük cihazla yerini tespit edebileceğimiz bir zaman.
Tüm bunlar kafamdan
2008'in sonuna doğru,
elbette büyük ekonomik kriz olduğunda geçiyordu.
Thomas Friedman benim ne sevdiğim New York Times köşe yazarlarındandır,
ve etkili bir şekilde
doğa ana ve pazarın birlikte
'daha fazla yok' dediği bir anda
2008'in olduğunu söyledi.
Biz mantıklı bir şekilde
hiper-tüketim üzerine kurulmuş bir ekonominin
bir saadet zinciri olduğunu biliyoruz; kağıttan bir ev.
Dahası, bizim için bireysel olarak ne yaptığımızı bilmek zor.
Yani tüm bunlar birçok twitleme demek, değil mi?
Peki, kafamda çok fazla gürültü ve karmaşa vardı,
ta ki ben bunun dört ana faktörden dolayı
olduğunu anlayana kadar.
Bir, topluluğun önemine dair yenilenmiş bir inanç,
ve arkadaş ve komşunun gerçekten yeniden tanımlanması.
Davranış şeklimizi köklü bir şekilde değiştiren
denkler arası sosyal ağların
ve gerçek zamanlı teknolojilerin bir sağanağı.
Üç, çözülmemiş çevresel endişelerin baskısı.
Ve dört, tüketici davranışlarını
kökten bir şekilde şoka uğratan
global bir durgunluk.
Bu dört faktör
birlikte eriyerek
büyük bir değişim yaratıyorlar -
hiper-tüketimle tanımlanmış
20. yüzyıldan uzakta,
işbirlikçi tüketimle tanımlanmış
21. yüzyıla doğru bir kayma.
Genel olarak bir kırılma noktasında olduğumuza
inanıyorum, paylaşma davranışlarının
çevrimiçi alışkanlıklar haline gelen
Flickr ve Twitter gibi siteler aracılığıyla -
günlük hayatımızın çevrimdışı alanlarına da uygulanacağına inanıyorum.
Sabah işe gitmekten modanın tasarlanma şekline,
yiyecek yetiştirme şekline kadar,
tüketiyoruz ve bir kez daha işbirliği yapıyoruz.
Birlikte yazdığımız arkadaşım Roo Rogers ve ben
aslında tüm dünyadan işbirlikçi tüketim ile ilgili
binlerce örneği bir araya getirdik.
Ve büyük ölçüde olgunluk ve amaç
açısından farklılık gösterseler de,
içine daldığımızda,
aslında üç açık sisteme bölünmüş şekilde düzenlenebileceklerini fark ettik.
İlki, yeniden dağıtım pazarları.
Yeniden dağıtım pazarları - Swaptree gibi -
kullanılmış ya da başkasının olan ürünü aldığınızda
ve ihtiyaç duyulmayan yerden alarak
olduğu yere ya da kişiye ulaştırdığınız yerler.
Giderek daha fazla beşinci 'R' olarak düşünülüyorlar -
azalt, yeniden kullan, dönüştür, tamir et
ve yeniden dolaşıma sok -
çünkü bir ürünün yaşam döngüsünü uzatıyorlar
ve bu şekilde atığı azaltıyorlar.
İkincisi işbirlikçi yaşam şekilleri.
Bu, para, yetenek ve zaman gibi
şeylerin paylaşımı ve kaynakları.
İddiaya girerim ki, birkaç yıl
içinde, birlikte çalışma ve
kanepe sörfü ve zaman bankaları gibi
ifadeler günlük dilin bir parçası haline gelecek.
Benim işbirlikçi yaşam şekillerine en favori örneklerimden
biri toprakpaylaşımı.
İngiltere'den bir proje,
arka bahçesinde fazladan
biraz yer olan Bay Jones'u, bir şey yetiştirmek
isteyen Bayan Smith ile eşleştiriyor.
Birlikte kendi yiyeceklerini üretiyorlar.
Çok basit, ancak çok parlak şu fikirlerden bir tanesi,
neden daha önce düşünülmediğine şaşarsınız.
Üçüncü sistem ise
ürün servis sistemleri.
Bu ürünün yararına ödeme yaptığınız yer -
size faydası -
anında ürüne sahip olmanız gerekmiyor.
Bu özellikle boşta çalışma
kapasitesi olan
şeyler için güçlü bir fikir.
Ve bebek eşyalarından kılık kıyafete kadar
her şey olabilir -
Kaçınızın elektrikli matkabı var?
Elektrikli matkap? Tabii.
Bu elektrikli matkap tüm hayatı boyunca sadece
12 ila 13 dakika kullanılacak.
(Gülüşmeler)
Biraz saçma, değil mi?
Çünkü ihtiyacınız olan delik, matkap değil.
(Gülüşmeler)
(Alkışlar)
Peki neden matkabı kiralamıyorsunuz,
ya da daha iyisi, kendi matkabınızı diğerlerine kiralayıp
biraz para kazanmıyorsunuz?
Bu üç sistem ortak noktada buluşuyorlar,
insanlara yaşam tarzlarından ya da
kıymet verdikleri kişisel özgürlüklerinden
vazgeçmeden kaynaklarını kullanma izni veriyorlar.
İnsanlardan kum havuzunda
uslu bir şekilde paylaşmalarını istemiyorum.
Size işbirlikçi tüketimin davranış değişikliğinde
ne kadar güçlü olduğuna dair
sadece bir örnek vereceğim.
Ortalama bir arabanın
yıllık maliyeti 8.000 dolardır.
Üstelik, bu araba günde
23 saat durmaktadır.
İşte bu iki gerçeği değerlendirirseniz,
bir tanesine sahip olmak açıkça
daha az mantıklı gelmeye başlar.
İşte bu Zipcar ve GoGet gibi
araba paylaşım şirketlerinin ortaya çıktığı andır.
2009'da,
Zipcar 13 şehirdeki 250 katılımcıyı
aldı ve hepsi de
araba bağımlısı olduğunu itiraf ediyordu
ve araba paylaşımında acemiydi -
bir ay boyunca anahtarlarından vazgeçmelerini sağladı.
Yerine, bu insanlar yürümek, bisiklete,
trene binmek ya da
diğer toplu taşıma yöntemlerini kullanmak zorundaydı.
Sadece gerekli olduğunda Zipcar üyeliklerini
kullanabileceklerdi.
Sadece bir aylık bu deneyin sonuçları
sarsıcıydı.
Sadece fazladan egzersizden dolayı
187 kg kaybedilmesi inanılmazdı.
Ama benim en sevdiğim
istatistik şuydu,
250 katılımcıdan 100'ü
anahtarlarını geri istemedi.
Diğer bir deyişle, araba bağımlıları
sahip olma arzularını kaybetmişlerdi.
Ürün servis sistemleri yıllardır kullanılıyor.
Kütüphaneleri ve çamaşırhaneleri düşünün.
Ancak yeni bir çağa girdiklerini düşünüyorum,
çünkü teknoloji paylaşımı zorlamadan
ve eğlenceli hale getiriyor.
New York Times'ta yazılmış harika bir alıntı var, şöyle diyor,
'Paylaşıma karşı mülkiyet,
iPod'a karşı 8-kanallı, güneş enerjisine
karşı kömür madeni demektir.'
Ben de inanıyorum, bizim neslimiz,
bizim istediğimizi tatmin edecek olanla ilişkimiz
daha önce gelen
nesillerden çok daha az somut.
DVD'yi istemiyorum, içindeki filmi istiyorum.
Hantal bir telesekreter istemiyorum,
sakladığı mesajı istiyorum.
CD istemiyorum, çaldığı müziği istiyorum.
Diğer bir deyişle, şeyleri istemiyorum,
karşılayacağı ihtiyaçları ve deneyimleri istiyorum.
Bu büyük bir değişimi besliyor,
kullanımın sahip olmayı gölgede bıraktığı yerden -
ya da Wired dergisi editörü Kevin Kelly'nin söylediği gibi,
'Ulaşımın sahip olmaktan daha iyi olduğu.'
Sahip olduklarımız bir buluta
dönüştükçe, bulanık bir çizgi
ortaya çıkıyor, benim olan ile
senin olan arasında ve bizim olan
arasında.
Bu evrimin ne kadar hızlı olduğuna
dair bir örnek vermek istiyorum.
Bu sekiz yıllık bir zaman dilimini anlatıyor.
Geleneksel araba mülkiyetinden, araba paylaşım
şirketlerine - Zipcar ve GoGet gibi - en yeni giriş ile
eşleştirildiği, denklerin araba kiralaması
şeklinde olan yol paylaşma platformlarına,
buralarda aslında günde 23 saat
kullanılmadan duran arabayı komşunuza kiralayarak
para kazanabilirsiniz.
Şimdi elbette tüm bu sistemler
bir derece güven gerektiriyor
ve bu işleyişin mihenk taşı
itibar.
Eski tüketici sisteminde,
itibarınız çok da fazla önemli değildir,
çünkü her hangi bir denk değerlendirmesinde
kredi geçmişiniz çok daha önemlidir.
Ama şimdi Web'le, bir iz bırakıyoruz.
İşaretlediğimiz her spam yollayanla,
postaladığımız her fikirle, paylaştığımız her yorumla
aslında ne kadar iyi işbirliği ettiğimizi ve güvenilir
olup olmadığımızı işaretliyoruz.
Haydi ilk örneğime geri dönelim,
Swaptree.
Rondoron'un yüzde yüz
başarıyla 553 alışveriş
gerçekleştirdiğini görebiliyorum.
Diğer bir deyişle, kadın ya da erkek, ona güvenebilirim.
Şimdi sözlerime dikkat edin,
Google benzeri bir arama
yapıp itibarımızın tümünü görebildiğimiz bir döküm
göreceğimiz zaman
çok da uzak değil.
Ve bu itibar dökümü
işbirlikçi tüketime ulaşmamızı belirleyecek.
Bu yeni bir sosyal para birimi, denilebilir,
bizim kredi değerlendirmemiz kadar güçlü olabilecek bir birim.
Şimdi, kapanış düşüncesi olarak,
aslında muazzam boşluk ve tükenmişliğin
mahmurluğundan
uyandığımız bir dönemde
olduğumuza inanıyorum,
ve toplum ve bireysel kimliğimize
hizmet eden içsel ihtiyaçlarımız için
kurulmuş daha sürdürülebilir
bir sistem yaratmak için bir atılım yapıyoruz.
Bir devrim olarak nitelendirileceğine
inanıyorum, deyim yerindeyse --
toplum büyük zorluklarla yüz yüze kaldığında,
kişinin alması ve harcamasından
ortak kazanca doğru deprem gücünde
bir yön değiştirme gerçekleştiriyor.
Paylaşımı mükemmel kılmak benim misyonum.
Paylaşımı moda haline getirmek benim misyonum.
Çünkü gerçekten
çağdışı iş yapma biçimlerini altüst edeceğine,
aşırı-tüketimin
savurgan şekillerini aşmamıza yardım edeceğine
ve yeterlinin ne zaman yeterli olacağını öğreteceğine inanıyorum.
Çok teşekkürler.
(Alkışlar)