Varlığımızın devam ettiği ilk andan beri, insanlar ölümü ve dirilmeyi merak etmişlerdir. Dünyadaki neredeyse her inancın bunlarla ilgili bir takım yorumları vardır, ilk mitolojilerimizden, ölülerin geri gelmesiyle ilgili en popüler sinema filmlerine kadar. Peki diriliş gerçekten mümkün müdür? Ölü biriyle yaşayan biri arasındaki asıl fark nedir? Ölümü anlamamız için öncelikle yaşamı bilmemiz lazım. Eski bir teorinin vitalizm adında bir görüşü vardı ve hayatın özünü şu şekilde açıklarlardı: yaşayanlar eşsizdir çünkü onlar özel bir madde ve enerji ile doldurulmuşlardır. Adı QI, yaşam kaynağı ya da şaka, ne olursa olsun öz üzerine kurulan bu görüş dünya genelinde yaygındı ve hala bir şekilde diğer insanlardan can alan ya da yeniden doldurulabilen sihirli güçler oluşturan kahramanların bulunduğu hikayelerde varlığını sürdürüyor. Vitalizm, Batı dünyasında, 17. yüzyılda Bilimsel Devrim ile yokluğunu hissettirmeye başladı. René Descartes bu görüşü şu şekilde geliştirdi: insanoğlunun diğer makinelerden farkı yoktur, kutsal bir şekilde ruh oluşturuldu ve beynin saygı bezlerine yerleştirildi. Ve 1907'de, Dr. Duncan McDougall'e göre ruhun belirli bir kütlesi vardır,böylece hastalar,ölümden hemen önce ve sonra, tartılarak ölümleri kanıtlanabilir. Deneyleri vitalizminkiler gibi geçersiz sayılmasına rağmen, bu teori popüler kültüre kadar devamlılığını sürdürmüştür. Peki bütün bu geçersiz sayılan teoriler bizi nerede bıraktı? Şuan bildiğimiz şey,hayat bazı sihirli maddelerde ya da kıvılcımın içinde değil, devam eden biyolojik bir sürecin içerisinde tutuluyor. Ve bu süreci anlamak için, hücrelerin seviyesine kadar yakınlaşmamız gerekiyor. Her bir kürenin içerisinde, vücudumuzun ATP olarak bilinen enerji taşıyan moleküllere dönüştürdüğü glukoz ve oksijenden güç alan sürekli kimyasal reaksiyonlar oluşur. Hücreler bu enerjiyi onarmaktan gelişime ve yeniden üretime kadar her şeyde kullanırlar. Sadece gerkli moleküllerin oluşumu için değil, aynı zamanda bu moleküllerin gerekli yere götürülmesi için de bir çok enerji harcanır. Entropinin evrensel olgusu , moleküller yüksek yoğunluktan az yoğunluğa ya da aralıklı yerlerden daha küçük molekül ya atomlara doğru, rastgele bir şekilde nüfuz ettiğini ifade eder. Bu yüzden hücrelerin, biyolojik fonksiyonların oluşumu için gerekli olan çok karmaşık formasyonlarda, moleküllerin devamlılığı için enerji kullanarak entropiyi kontrol altında tutmaları gerekiyor. Bütün hücrenin entropiye dayanamadığı anda bu düzenin yıkılması, ölümle sonuçlanan şeyin ta kendisi oluyor. Bu da organizmanların öldükleri anda basit bir şekilde yaşama geri dönememelerinin sebebi oluyor. Ciğerlere hava pompalayabiliriz, ancak eğer solunum dönüşümünü içeren diğer bir çok süreç artık çalışmıyorsa bu pek de iyi olmayacaktır. Benzer şekilde,defibrilatörden elektro şok cansız bir kalbi çalıştırmıyor, kas hücrelerini anormal bir şekilde kalp ritmine yeniden senkronize ediyor. böylece kendi normal ritmlerini kazanıyorlar. Bu bir insanı ölümden kurtarabilir ancak ancak ölü bir bedeni ya da ölü bedenin başında dikilmiş iri bir adamı ayağa kaldırmaz. Öyleyse bizim çeşitli sağlık mucizelerimiz ölümü geri tepmemiş, sadece ertelemiş ya da engellemiştir diyebiliriz. Fakat bu denildiği kadar kolay bir şey değil çünkü teknoloji ve sağlıktaki son gelişmeler daha önceleri insanların öldüğü düşünülen potansiyel olarak geri çevrilebilir durumları tanımlayan koma gibi belirtiler saptamıştır. Gelecek zamanlarda,bu geri dönüş konusu daha da geliştirilebilir. Bazı hayvanlar neredeyse duracak noktaya kadar biyolojik süreçlerini yavaşlatarak yaşam sürelerini uzattıkları ya da zor şartlarda hayatta kaldıkları ile bilinir Ve kronik üzerine araştırmalar da ölmek üzere olan insanları dondurup onlara yardım edilebilecek daha iyi teknolojinin olduğu dönemde yeniden canladırarak aynı şeyi başarmayı umut ediyor. Hücreler dondurulduğu zaman çok küçük moleküler hareketler oluşuyor ve yayılma pratik olarak duruyor. Bütün hücrelerin süreçleri bozulmuş olsa bile, bu muhtemelen bütün molekülleri doğru yerine geri getiren ve aynı anda bütün hücrelere ATP aşılayan inanılmaz küçük robotlar tarafından vücudu çalışmayı durdurduğu yere geri getirerek düzeltilebilirdi. Öyleye yaşamı sihirli bir ateşleme değil de inanılmaz karmaşık bir durum, ya da kendi kendini sürdürebilen bir organizasyon olarak düşünürsek, ölüm ise bu hassas dengeyi bozan entropinin artma sürecidir. Ve biri tam anlamıyla öldüğü anda sabit ve değişmez bir hale değil, geri tepebildiği kadar entropinin basit bir maddesine dönüşür.