2010 yılında 30 milyar dolar
değerinde sebze ve meyve
Amerikalı perakendeciler
ve alışverişçiler tarafından ziyan edildi,
kısmen kozmetik sorunlar
ve bozuk algılanma yüzünden.
Bu, üretimin %30'unun
verimsiz kullanılması demek.
Onların yetiştirilmesi ve taşınması
için gerekli su, enerji
ve çürüyen meyvelerin işgal ettiği
depo alanından bahsetmiyoruz bile.
Peki bu kozmetik sorunlar neler?
Muhtemelen markette lekeli bir elmanın
yanından geçmişsinizdir
veya parmağınızı yanlışlıkla bir domatesin
peltemsi kısmına daldırmışsınızdır.
Bu lekeler ürünü çöp kutusuna
mahkum edebilir.
Peki bunlar ne
ve gerçekten sağlığınıza zararlı mı?
Bu lekeler bitki ve mikroplar
arasındaki destansı savaşın kanıtı.
İnsanlar gibi bitkiler de milyarlarca
mantar ve bakteriyle bir arada yaşar.
Bu mikropların bazıları
bitki için yararlı,
hastalığı bastırıp bitkinin besin
maddelerini almasına yardım eder.
Diğerleri ise patojenler,
ürüne saldırırlar,
ürün süpermarkette
ya da buzdolabınızdayken hâlâ canlıdırlar
ve kendi kullanabilecekleri molekülleri
emmeye devam ederler.
İyi haber, bunlar hemen hiçbir zaman
size zararlı değil.
Bu mantar ve bakteriler, milyonlarca yılı
bir bitkinin bağışıklık sistemini alt etme
taktikleri geliştirerek geçirmişler.
Ama sağlıklı insanların
bağışıklık sistemleri
bu stratejilerin
işlemeyeceği kadar farklı.
Peki bir bitkide bu süreç nasıl görünür?
Mikroplar bitkilere birkaç
yolla ulaşabilir,
sulama ya da gübreleme sırasında
bitkilerin üzerine sıçramak gibi.
Uygun şartlar altında mikroplar,
meyve veya yaprakların mumsu
dış katmanına saldırabilecek kadar
büyük koloniler oluşturabilirler.
Hedefleri: İçerideki lezzetli şeker
ve besin maddeleridir.
Bu tip bir hastalık etkeni
genellikle böyle bir leke bırakır.
Bakteri kümesi, besinleri ve rengi
meyve hücrelerinden çekerek
sarı bir ışık halkası bırakır.
Sonra dışa doğru ilerler,
merkezinde ölü hücrelerden oluşan
siyah bir nokta bırakır.
Yüz binlerce mikrop içeren her nokta
aslında bir mikrop saldırısı
ve kendini savunan bitki
kombinasyonundan oluşur.
Örneğin bu gördüğünüz bakteri
patojeni Pseudomonas syringae.
Domatese ulaştığında
meyveye ve yapraklarına girer,
hücreler arasındaki boşlukta katlanır
ve toksin ve proteinler üreterek
bitkinin bağışıklık sistemini
alt üst etmeye çalışır.
Coronatine bakterisi bitkilerin
stomasını açtığında
bakterilerin özgürce içeri
girmesine olanak tanır.
Coronatine ayrıca klorofil bozulmasına
yol açan yolları aktifleştirir,
bunlar da sarı lekelerdir.
Bakteriler beslenmeye
ve katlanmaya devam ettikçe
bitki hücrelerini öldürmeye başlarlar.
Bu lekelerin açıklaması,
peki ya yumuşak kısımlar?
Bunlar meyve bitkiden ayrıldığı zaman
mikropların saldırısına
uğradığında meydana geliyor,
Taşınma esnasında bitki yara aldıysa
nekrotik mantarlar bu yaradan
meyveyi enfekte edebilir,
hücreleri öldürebilir,
besin değerlerini emebilir
ve yiyeceğinizi yumuşak
veya kahverengi bırakabilir.
Bu kısımların tadı oldukça kötüdür.
Çünkü aslında ölmüş
ve çürümüş doku yiyorsunuz.
Ama meyvenin geri kalanını
rahatlıkla yiyebilirsiniz.
Elma ve domateslerde gördüğünüz gibi
yumuşak olmayan lekeler
yalnızca yüzeydedir
ve genellikle tadını etkilemezler.
Tabii E. coli ve salmonella gibi
mikroplar bizi hasta eder,
aynısı sebzelerde de yaşanabilir.
Ancak bunlar bitki patojeni olmadığından
genellikle lekelere sebep olmazlar.
Yüzeyde gizli bir şekilde
varlık sürdürürler.
Yani sizi hastalanmaktan
koruyacak olan şey
aslında lekeli kısımlardan kaçınmak değil
meyve ve sebzeleri yıkamak.
Markete bir daha gittiğinizde
o kötü görünümlü meyveleri
seçmekten korkmayın.
Bazı marketler bunları
indirime dahi alabilir.
İyi yıkayın ve düzgün saklayın,
elma ve lahana gibi bazı meyve sebzeler
haftalarca buzdolabında kalabilir.
Lekeli olanlar göz alıcı olmasa da
aynı derece güvenli ve lezzetlidirler.