Tercüman: Piyano, "p", benim en sevdiğim müzik sembolüdür. Yumuşakça çalmak anlamına gelir. Bir müzik aleti çalıyorsanız ve başlangıç çizgisinde "p" gördüyseniz daha yumuşak çalmanız gerekir. İki tane p -- daha da yumuşak. Dört tane p -- oldukça yumuşak. Bu benim, üstüste kaç tane p olursa olsun asla tamamen sessizliğe ulaşamayacağınızı kanıtlayan p-ağacı çizimim. Benim için sessizliğin şu anki tanımı bu: oldukça belirsiz bir ses. Sizlerle Amerikan İşaret Dili (ASL)'nin tarihi ayrıca benim özgeçmişim hakkında birkaç şey paylaşmak isterim. Fransız işaret dili Amerika'ya 1800'lerin başında getirildi ve zaman ilerledikçe, yerel işaretlerle harmanlandı, bugün ASL olarak bildiğimiz dil haline geldi. Yani yaklaşık 200 yıllık bir geçmişi var. Ben sağır olarak doğdum, ve bana sesin hayatımın bir parçası olmadığına inanmam düşündürüldü. Ve ben bunun doğru olduğuna inandım. Evet, şimdi görüyorum ki, olay hiç de bu değilmiş. Ses hayatımın kesinlikle bir parçasını oluşturuyormuş, gerçekten, her gün aklıma takılırdı. Seslerin dünyasında yaşayan sağır bir insan olarak, bu yabancı bir ülkede onun kurallarını, geleneklerini, davranışlarını ve standartlarını hiçbir şekilde sorgulayamadan, onlara körü körüne uyarak yaşamak gibi. Peki ya ben sesi nasıl algılayabiliyorum? Pekala, ben insanların seslere karşı nasıl davrandığını ve nasıl seslere nasıl tepki verdiklerini izledim. Siz insanlar benim hoparlörlerim ve yüksek sesim gibisiniz. Bu davranışı öğrenip kopyalıyorum. Aynı zamanda ses yaratabildiğimi öğrendim ve insanların bu sese nasıl tepki verdiklerini gördüm. Böylece, öğrendim ki, örneğin... "Kapıyı çarpma!" "Cips paketinden cips yerken çok fazla ses çıkarma!" (Kahkahalar) "Geğirme, ve bir şeyler yiyorken çatal bıçağını tabağa sürtmediğinden emin ol." Bütün bunlara ben "sesin görgü kuralları" diyorum. Belki de ben sesin görgü kuralları hakkında kulağı duyan ortalama bir insandan daha fazla düşünüyor olabilirim. Ses konusunda aşırı duyarlıyım. Her zaman hevesli ve gergin bir şekilde dört gözle sesi, sonrasında gelecek olan şeyi bekliyordum. Bundan dolayı, bu çizim, TBD, karar verilecek. TBC, devam edecek. TBA, duyurulacak. Portreye dikkat edin -- çizgilere yerleştirilmiş hiç nota yok. Bunun sebebi çizgilerin lekeler ve bulaşmalar sayesinde zaten bir sese sahip olması. Sağır kültüründe, hareket sesin karşılığıdır. Bu ASL'de "portre" işareti. Normal bir portrede beş çizgi vardır. Fakat benim için, onu baş parmağımı böyle sıkıştırarak söylemek doğal hissettirmiyor. Bu nedenle çizimlerimde kağıda dört çizgi sıkıştırdığımı göreceksiniz. 2008 yılında, bir sanatçı misafirliği için Berlin,Almanya'ya gidebilme fırsatım oldu. Bundan önce, bir ressam olarak çalışıyordum. Bu yaz, farklı farklı müzeler ve galeriler gezdim ve ben bir mekandan diğerine gittikçe, oralarda hiç görsel sanat olmadığını fark ettim. O sırada, ses modaydı ve bu bana darbe yaptı ... hiç görsel sanat yoktu, her şey işitseldi. Artık ses benim sanat alanıma dahil olmuştu. Sanatla benim arama mesafe mi koyacaktı ? Olayın bu olmak zorunda olmadığını fark ettim. Aslında sesi biliyordum. O kadar iyi biliyordum ki o sadece kulakla deneyimlenen bir şey olmak zorunda değildi. Elle tutulur bir şekilde hissedilebilirdi ya da görsel olarak deneyimlenebilirdi hatta fikir olarak bile. Böylece sesin aidiyetini geri kazanmaya ve onu sanat uygulamalarıma yerleştirmeye karar verdim. Ses konusunda bana öğretilen her şeyi yok edip, aklımdan çıkarmaya karar verdim. Yeni bir çalışma gövdesi oluşturdum. Ve bunu sanat topluluğuna sunduğumda, aldığım desteğin ve çektiğim dikkatin çokluğundan havalara uçmuştum. Fark ettim ki: ses para gibiydi, güç, kontrol -- sosyal geçerlilik. Aklımda "Sesin her zaman senin olayın olduğunu hissetmiştim, duyan bir insanın olayı. Ve ses o kadar güçlü ki benim ve sanat eserimin gücünü azaltabilir ya da beni güçlendirebilirdi. Ben güçlendirilmeyi seçtim. Konuşulan dil çevresinde devasa bir kültür var. Ve sadece iletişim kurarken esas sesimi kullanmadığım için toplumun gözünde hiç sesim yokmuş gibi görülüyorum. Bu yüzden beni de eşit biri olarak destekleyen ve benim sesim haline gelen bireylerle çalışmalıyım. Bu yolla, bugün toplumdaki bağlantıyı koruyabiliyorum. Yani okulda, işte ve enstitülerde, birçok ASL tercümanıyla çalışıyorum. Ve onların sesi benim sesim ve kimliğim haline geliyor. Duyulmama yardım ediyorlar. Onların sesleri geçerliliğin ve değerin yerini tutuyor. İronik bir şekilde, onların seslerini ödünç alarak, geçici bir geçerlilik biçimini koruyabiliyorum, çok yüksek faiz oranıyla borç almak gibi. Bu uygulamaya devam etmezsem, unutulmaya yüz tutacağım ve hiçbir sosyal geçerlilik biçimini koruyamayacağım. Yeni sanat ortamım olarak sesle, müzik dünyasına daldım. Müzik ve ASL arasındaki benzerlikleri görünce çok şaşırdım. Örneğin, müzikal bir nota kağıtta tamamen yakalanamaz ve ifade edilemez. ASL için de aynısı geçerli. İkisi de oldukça uzaysal ve oldukça değişken -- bu, ince değişimlerin işaretlerde de seslerde de tüm anlamı değiştirebilmesi demek oluyor. ASL'nin nasıl çalıştığını daha iyi anlayabilmeniz için sizinle bir piyano metaforu paylaşmak istiyorum. Gözünüzün önüne bir piyano getirin. ASL birçok gramatik ölçüte ayrılır. Eğer piyano çalarken her bir parmağa farklı bir ölçüt verirseniz -- yüz ifadesi, vücut hareketleri, hız, el şekli vs. gibi, piyanoyu çalarken -- İngilizce doğrusal bir dildir, her seferinde bir tuşa basar gibi. ASL daha çok bir akord gibidir, 10 parmağın hepsi de aynı anda aşağıya inmeli ki ASL' de bir fikri veya kavramı net bir şekilde ifade edebilesiniz. Eğer o tuşlardan bir tanesi akordu değiştirirse, tamamen farklı bir anlam yaratırdı. Müzikte de aynısı yükseklik, ton ve şiddet için geçerli. ASL'de, farklı gramatik ölçütlerle çalarak, farklı fikirler ifade edebilirsiniz. Örneğin, BAKMAK işaretini ele alalım. Bu BAKMAK işareti. Size bakıyorum. Sizi izliyorum. (Kahkaha) (Kahkaha) Ah --- yakalandım. (Kahkaha) Uh-oh. Neye bakıyorsunuz? Aa, durun. (Kahkaha) Sonra düşünmeye başladım. "ASL'ye müziğin merceğinden baksaydım ne olurdu?" Bir işaret yaratıp bir daha bir daha tekrar ederdim, o da görsel bir müziğin parçası haline gelebilirdi. Örneğin, bu işaret "gün" güneş doğup battığı için. Bu "tüm gün". Bunu tekrar edecek ve yavaşlatacaktım, görsel olarak bir müzik parçası gibi duruyor. Tüm ... gün. "Tüm gece" için de aynısı geçerli. "Tüm gece." Bu çizimde yer alan TÜM GECE. Bu bana üç farklı gece türünü düşündürdü: "dün gece" "bir gecelik" (Şarkı söyler) "gece boyunca" (Kahkahalar) Sanırım üçüncü diğer ikisinden daha fazla müzikaliteye sahip. (Kahkahalar) Bu ASL'de zamanın nasıl ifade edildiğini gösteriyor ve vücudunuzdan uzaklığınızın zamandaki değişimi nasıl ifade ettiğini. Örneğin, 1E bir el, 2E iki el, şimdiki zaman vücudunuza en yakın olan yerde ve vücudun önünde gerçekleşir, gelecek zaman vücudunuzun önündedir ve geçmiş zaman da arkanızda. İlk örnek, "uzun zaman önce". Sonra "geçmiş", "eskiden", ve son olarak, ki favorimdir, romantik ve dramatik hisleriyle beraber, "bir zamanlar". (Kahkahalar) "4/4' lük ölçü" ölçü başına 4 vuruşluk zamanın özel gösterimiyle müzikal bir terimdir. Fakat ben "4/4'lük ölçü" kelimesini gördüğümde, aklıma otomatik olarak "aynı anda" geliyor. SE: sağ el SoE: sol el olsun. Kafadan göğüse uzanan bir portremiz var. [Kafa: SE, ani tırmalama] [4/4'lük ölçü] [Göğüs: SoE, ani tırmalama] Şimdi "ani tırmalama" denen el biçimini göstereceğim. Beni takip edebilir misiniz, lütfen? Herkes, eller havaya. Şimdi bunu hem kafa hem de göğüsle yapacağız bir çeşit "4/4'lük ölçü" ya da aynı zamanda yapmak gibi. Evet, kaptınız. Uluslararası [İşaret] anlamda bu "aşık olmak" anlamında geliyor. (Kahkahalar) Nota olarak , Uluslararası [İşaret] , dünyadaki kültürlerle ve işaret dilleriyle iletişim kurmaya yardımcı olmak için görsel bir araçtır. Göstermek istediğim ikinci şey ise bu -- lütfen yine beni takip edin. Ve şimdi bunu. Bu ASL'de "kolonizasyon" demektir. (Kahkaha) Şimdi üçüncü -- lütfen beni tekrar takip edin. Ve tekrar. Bu ASL'de "aydınlanma" demektir. Haydi bu üçünü beraber yapalım. "Aşık olmak" "Kolonizasyon" ve "aydınlanma" İyi iş çıkardınız, millet! (Kahkaha) Bu üç işaretin ne kadar benzer olduğuna dikkat edin, hepsi kafada ve göğüste gerçekleşiyor ama hepsi farklı anlamlar taşıyor. ALS'nin bu kadar canlı ve başarılı olduğunu görmek inanılmaz, tıpkı müzik gibi. Bu günde ve bu çağda, oldukça ses merkezli bir dünyada yaşıyoruz. Ve sadece ASL hiç ses içermediği için, otomatik olarak hiçbir sosyal geçerlilik değeri taşımıyor. Sosyal geçerliliği neyin belirlediği hakkında daha derin düşünmeye başlamalıyız ve ALS'nin kendi geçerliliğini geliştirmesine izin vermeliyiz -- ses olmadan. Bu muhtemelen daha kapsamlı bir topluma atılan bir adım olurdu. Ve belki insanlar ASL öğrenmek için sağır olmak gerekmediğini ya da müzik öğrenmek için duymak zorunda olmadığınızı anlamış olurlar. ASL öyle bol bir hazine ki aynı deneyimlere sizin de sahip olmanızı isterdim. Sizi kulaklarınızı, gözlerinizi açmaya, kültürümüzün bir parçası olmaya ve görsel dilimizi deneyimlemeye davet etmek isterdim. Asla bilemezsiniz, bize aşık olabilirsiniz. (Alkışlar) Teşekkürler. Denise Kahler-Braaten: Hey, bu benim. (Alkışlar)