Alec Soth: Yaklaşık 10 yıl önce,
Teksas'ta yaşayan bir kadın beni aradı,
Stacey Baker,
bir sergide benim bazı fotoğraflarımı görmüş
ve ebeveynlerinin fotoğraflarını
çekip çekemeyeceğimi merak etmiş.
Henüz Stacey'le tanışmamıştım
ve onun çok zengin
bir iş insanı olduğunu düşünmüştüm,
ancak daha sonra öğrendim ki,
aslında bunun
gerçekleşebilmesi için
çok fazla borç almıştı.
Ebeveynlerinin fotoğraflarını çektim,
ama aslında Stacey'nin fotoğrafını
çekmek için daha heyecanlıydım.
O gün çektiğim fotoğraf,
benim en çok bilinen
portrelerimden biri oldu.
Fotoğrafı çektiğim zaman, Stacey
Teksas eyaletinde
avukat olarak çalışıyordu.
Kısa bir süre sonra, Maine'de
fotoğrafçılık okumak için işini bıraktı.
Orada okurken, New York Times Dergisi'nin
fotoğraf yönetmeniyle tanıştı
ve ondan bir iş teklifi aldı.
Stacey Baker: O zamandan sonra,
Alec'le beraber birçok
dergi projesinde beraber çalıştık
ve arkadaş olduk.
Birkaç ay önce, Alec'e beni çok etkileyen
ve meraklandıran bir konudan bahsettim.
Çiftlerin nasıl tanıştığını
hep merak etmişimdir.
Alec'e, eşi Rachel'la
nasıl tanıştığını sordum,
o da bana lisedeki futbol
maçıyla ilgili bir hikaye anlattı.
O zaman eşi 16, kendisi de 15 yaşındaymış
ve ona çıkma teklifi etmiş.
Onun mor saçını seviyormuş.
Rachel da evet demiş, işte bu kadar.
Daha sonra Alec'e bu soruyu araştıran bir
fotoğraf projesiyle ilgilenip
ilgilenmeyeceğini sordum.
AS: Ben de bu soruya ilgi duydum
fakat aslında ben
Stacey'nin bu soruyu sorma
motivasyonuyla daha çok ilgilendim.
Çünkü onunla tanıştığımızdan beri
bir sevgilisi olmamıştı.
Bu proje kapsamında,
biriyle tanışmasının ilginç
olacağını düşünmüştüm.
Benim fikrim, Stacey'nin
Sevgililer Günü'nde
Las Vegas'ta hızlı randevu
etkinliğine katılmasıydı.
(Kahkahalar) (Alkışlar) (Müzik)
SB: Kendimizi dünyanın en büyük
hızlı randevu etkinliğinde bulduk.
19 randevum oldu ve
her biri 3 dakika sürdü.
Katılımcılara konuşmaları başlatabilmeleri için
bir soru listesi verildi,
"Bir hayvan olsaydınız, ne olurdunuz?" gibi sorular.
Bu tarz sorular.
İlk randevum Colin'leydi.
İngiltere'den gelmişti,
ve bir zamanlar bir reklam filminde
oynarken tanıştığı bir kadınla evlenmişti.
Alec'le beraber onu gecenin sonunda gördük
ve standlarının önünde sıradayken
bir kadını öptüğünü söyledi.
Zack ve Chris bu etkinliklere
beraber gelmişler.
Bu Carl.
Carl'a, "Bir kadında ilk fark ettiğin şey nedir?"
diye sordum.
"Memeler." diye cevapladı.
(Kahkahalar)
Matthew maskülen baldırları olan
kadınlardan etkilendiğini söyledi.
Onunla koşmaktan bahsettik. O triatlon
yapıyormuş ben de yarı maraton koşuyorum.
Alec onun gözlerini beğendi ve ondan
etkilenip etkilenmediğimi sordu.
Ondan etkilenmedim, onun da
benden etkilendiğini sanmıyorum.
Austin ve Mike beraber geldiler.
Mike bana teorik bir soru sordu.
"Asansördesin ve bir
toplantıya yetişmeye çalışıyorsun.
Biri asansöre doğru hızla koşuyor.
Asansörün kapısını onun için tutar mısın?"
Hayır dedim.
(Kahkahalar)
Cliff, kadınlarda dikkat ettiği
ilk şeyin dişler olduğunu söyledi.
Ve sonrasında birbirimizin dişlerine iltifat ettik.
Ağzı açık uyuduğundan
diş eti hastalığını önlemek için
daha sık diş ipi kullandığını söyledi.
Ben de ona, ne sıklıkla
diş ipi kullandığını sordum.
O da "İki günde bir'" diye cevapladı.
(Kahkahalar)
Günde 2 kere diş ipi kullanan biri olarak,
bunun daha çok diş ipi
kullanmak olduğunu sanmıyordum
ancak sanırım bunu yüksek sesle söylemedim.
Bill denetçiydi,
ve üç dakika boyunca
denetlemekten bahsettik (Kahkahalar)
Spencer'ın kadınlarda dikkat ettiği
ilk şey cilt rengiymiş.
Birçok kadının çok fazla
makyaj yaptığını söyledi.
Ve sadece sahip oldukları özellikleri
vurgulamaları gerektiğini düşünüyordu.
Ona hiç makyaj yapmadığımı söyledim.
Bunun iyi bir şey olduğunu
düşünüyor gibiydi.
Craig benim hassas olmaya
istekli olduğumu düşünmediğini söyledi.
Ayrıca en çok utandığım anı
hatırlayamadığım için de üzülmüştü.
Yalan söylediğimi sanıyordu ancak öyle değildi.
Benden hoşlandığını hiç düşünmedim
ancak gecenin sonunda
geri geldi ve bana bir kutu çikolata verdi.
William konuşması zor biriydi.
Bence sarhoştu.
(Kahkahalar)
Aktör Chris McKenna
organizasyonun sunucusuydu.
Eskiden "Yalan Rüzgarı"nda oynamıştı.
Aslında onunla randevum olmadı.
Alec telefon numaralarını ona veren
birkaç kadın gördüğünü söyledi.
Sonuç olarak, aşık olmadım.
Randevulaştığım herhangi bir
erkekle bir bağ kuramadım.
Ve onların da benimle
bir bağ kurduğunu hissedemedim.
AS: Fotoğrafçı olarak,
bence en güzel olan şey --
(Kahkahalar) -- savunmazlığın niteliği.
Fiziksel dış görünüş daha kırılgan olan
iç dünyaya bir bakış atmanız için
bir çatlak ortaya çıkarır.
Bu hızlı-randevu olayında,
bunun çok fazla örneğini gördüm, fakat
Stacey'nin randevularını izlediğimde ve
onunla bu randevular hakkında konuştuğumda,
fotoğraftaki aşkın gerçek aşktan
ne kadar farklı olduğunu fark ettim.
Gerçek aşk nedir? Nasıl işler?
Bu konu üzerinde çalışmak için ve
bir kişinin nasıl bir buluşmadan randevuya
ve beraber bir hayat paylaşmaya
karar verdiğini incelemek için
Stacey'le beraber
Sun City Summerlin'e gittik.
Orası Las Vegas'ın
en büyük emekli topluluğu.
Oradaki tanıdığımız George topluluğun
fotoğraf kulübünü yönetiyordu.
Diğer çiftlerle tanışmamız için geçici
fotoğraf stüdyolarında toplantılar ayarladı.
SB: 45 yıllık evlilik hayatından sonra,
iki yıl önce Anastasia'nın kocası vefat etti.
Biz de ona eski bir düğün fotoğrafı
var mı diye sorduk.
Eşi ile 15 yaşında
bir garsonken Michigan'da
küçük bir barbekü dükkanında tanışmış.
Eşi 30 yaşındaymış.
Anastasia kendi yaşı hakkında
yalan söylemiş.
O randevulaştığı ilk erkekmiş.
Dean Las Vegas'da iki yıl art arda
yılın fotoğrafçısı seçilmiş
ve bu Alec'in dikkatini çekmiş,
Aslına bakarsanız eşi Judy ile
Alec'in Rachel ile tanıştığı yaşta tanışmış.
Dean güzel kadınlara bakmayı
sevdiğini itiraf etti fakat
Judy ile aldığı evlenme
kararını asla sorgulamamış.
AS: George Josephine ile
bir kilise dansında tanıştı.
O 18, Josephine 15 yaşındaydı.
Tanıştığımız çoğu çift gibi özellikle gençlik
seçimleri akıllıca değildi.
George gerçekten aklımda
kalan birşey söyledi.
"O hisse sahip olduğunuzda,
sadece peşine takılıyorsunuz."
Bob ve Trudy, Trudy lisede okurken
bir kör randevuda tanıştılar.
İlk karşılaştıklarında birbirlerinden çok da
etkilenmediklerini söylediler.
Buna rağmen, kısa bir
zaman sonra evlendiler.
SB: Beni en çok etkileyen
fotoğraf kulübünün başkanı
George ve eşi Mary'nin hikayesiydi.
Bu, George ve Mary'nin ikinci evlilikleriydi.
Louisville Kentucky'de bulunan Sahara isimli
country-western kulübünde tanıştılar.
O tek başına içiyordu ve
Mary arkadaşlarıyla birlikteydi.
Çıkmaya başladıklarında George'un
9.000 dolar vergi borcu vardı
ve Mary ona borçlarını ödemek için
yardım teklifinde bulundu,
böylece bir sonraki yıl
maaş çeklerini Mary'e teslim etti
ve Mary onu borçlardan kurtardı.
Evlendiklerinde George aslında
bir alkolikti ve Mary bunu biliyordu.
Evliliklerinin bir döneminde George günde
54 şişe bira tükettiğini söyledi.
Başka bir zaman, sarhoş olduğunda Mary ve
iki çocuğunu öldürmekle tehdit etmiş,
ama kaçmışlar ve evlerine
SWAT ekibi çağrılmış.
Şaşırtıcı bir şekilde
Mary onu geri kabul etmiş
ve sonunda her şey
daha iyi hale gelmiş.
George Adsız Alkoliklere katılmış ve
ağzına 36 yıldır içki koymamış.
(Müzik)
Günün sonunda,
Sun City'yi ardımızda bıraktığımızda,
Alec'e karşılaştığımız
bu çiftlerin tanışma hikayelerinin
çok da ilginç olmadığını
düşündüğümü söyledim.
Daha ilginç olan şey
nasıl bir arada kalmayı başardıklarıydı.
AS: Onların hepsi bir çeşit
güzel sabıra sahiplerdi,
fakat bu bekar insanlar için de geçerliydi.
Hayat zor ve bekar insanlar dışarıda bir yerde
diğer insanlarla kaynaşmaya çalışıyorlar
ve çiftler onlarca yıldan sonra
birbirlerine tutunuyorlar.
Bu yolculuktaki en sevdiğim resim
Joe ve Roseanne aitti.
Şimdi, Joe ve Roseanne ile
tanıştığımız zamanlarda,
çiftlere eski bir düğün fotoğraflarının
olup olmadığını sormaya takmıştık.
Onların durumunda, ikisi de
aynı anda cüzdanlarından
tam olarak aynı fotoğrafı çıkardılar.
Kendi kendime, hangisi
daha güzel diye düşündüm,
henüz birbirlerine aşık olmuş
bu genç çifttin resmi mi
yoksa bu iki insanın bu resmi
onlarca yıl saklamaları fikri mi?
Teşekkürler.
(Alkışlar)