Enerji dört bir yanımızda
ve kusursuz doğa kanunlarını
takip eden fiziksel bir büyüklük.
Evrenimizde enerji sınırlı,
ne üretiliyor ne de yok ediliyor
ama kinetik veya potansiyel enerji gibi
hatırlanması gereken
farklı özelliklerde ve formüllerde
farklı şekiller alabiliyor.
Örneğin, 6 watt'lık bir LED masa lambası
saniyede 6 jul miktarındaki
hafif enerjiyi aktarıyor.
Fakat şimdi uzaya geri dönelim
ve gezegenimize, onun sistemlerine
ve enerji akışına göz atalım.
Dünya'nın fiziksel sistemleri;
atmosferi, hidrosferi, litosferi
ve biyosferi kapsıyor.
Enerji bu sistemlere girip çıkar
ve bunların arasındaki
her enerji aktarımı sırasında,
çevredeki enerjinin bir kısmı,
ateş, ışık, ses, titreşim
veya hareket hâlinde kaybolur.
Gezegenimizin enerjisi
iç ve dış kaynaklardan gelir.
Radyoaktif izotoplardan
gelen jeotermal enerji
ve dünyanın dönüşünden
gelen dairesel enerji,
enerjinin iç kaynaklarıdır.
Öte yandan, Güneş temel dış kaynaktır
ve hava durumu ve iklim gibi
belirli sistemleri hareket ettirir.
Güneş ışığı, yüzeyi ve atmosferi
değişken miktarlarda ısıtır
ve bu da ısı yayılmasına yol açıp
rüzgârları üretir
ve okyanus akıntılarını etkiler.
Kızıl ötesi ışınlar, Dünya'nın
ısınmış yüzeyinden ısı yayarlar,
sera gazlarının ve enerji akışının
ileri etkilerinin tuzağına düşerler.
Güneş de organizmalar için ana kaynaktır.
Bitkiler, algler ve siyanobakteriler,
biyosferin besin zincirlerini
güçlendirerek
karbondioksitten ve sudan
organik madde üretmek için
güneş ışığını kullanırlar.
Biz bu besin enerjisini
yanma ve solunum gibi
kimyasal tepkimeleri
kullanarak salıveriyoruz.
Besin zincirindeki her bir seviyede,
yeni elde edilen kimyasal
yapılarda biraz enerji depolanır.
Fakat vücut ısınız gibi
besin sindiriminizden salınan
çoğu enerji çevrede kaybolur.
Bitkiler, birincil tüketiciler
tarafından yendiği için
onların tüm enerjisinin sadece
%10'u sonraki seviyeye geçer.
Enerji bir besin zincirinde, üreticilerden
tüketicilere ve ayrıştırıcılara
sadece bir yönde hareket edebildiği için
besin zincirinin aşağısında
yer alan bir organizma
üsttekilerden daha verimlidir.
Yemek üreticileri,
bir hayvanın enerjisini
alabildiği en verimli seviyedir
fakat bu üreticilere
çoğu güneş ışığından olan
sürekli enerji girdisi olmadan
bizim bildiğimiz yaşamın
Dünya üzerindeki varlığı sona erer.
Tabii ki biz insanlar enerjimizi
besin dışında birçok şeye de harcıyoruz.
Yolculuk ediyoruz, inşa ediyoruz,
teknolojinin her türünde güce sahibiz.
Bütün bunları yapmak için
fosil yakıtlar gibi
kaynaklar kullanıyoruz,
kömür, petrol ve doğal gaz kullanıyoruz.
Bu yakıtlar, bitkilerin güneş ışığı
yoluyla çok önceden yakaladığı
ve karbon formunda depoladığı
enerji içerirler.
Enerji santrallerinde
fosil yakıtları yaktığımızda
bu depolanmış enerjiyi
elektrik üretmek için salıveririz.
Elektrik üretmek için
yakılan fosil yakıtlardan gelen ısı,
mıknatısları döndüren türbinlere
güç sağlamak için kullanılır.
Böylece bu türbinler,
tel bobinine göre
değişen manyetik alan üretirler.
Tel bobinleri, teldeki hareketi
indükleyecek elektronlar üretir.
Modern medeniyet,
bu elektron hareketini güçlü
tutma yeteneğimize bağlıdır.
Neyse ki elektrik üretmek için
yenilenemeyen fosil yakıtları
yakma sınırımız yok.
Hafif partiküllerle doğrudan
etkileşim hareketiyle
elektronlar da indüklenebilir,
bu partiküller, güneş pilinin
çalışmasına benzer.
Rüzgâr, su, jeotermal ve biyoyakıt gibi
diğer yenilenebilir enerji kaynakları da
elektrik üretmek için kullanılabilir.
Enerji üzerindeki küresel talep artıyor
fakat gezegenin enerji kaynakları
karmaşık bir enerji altyapısına
erişmek için sınırlı.
Nüfuslar yükseldikçe
sanayileşme ve kalkınma
oranlarının yanında,
enerjiye dair kararlarımız
gitgide daha önemli hâle geliyor.
Enerjiye erişim; sağlığı,
eğitimi, siyasi gücü
ve sosyoekonomik durumu etkiliyor.
Enerji verimliliğimizi geliştirirsek
doğal kaynaklarımızı daha sorumlu
biçimde kullanabiliriz
ve yaşam kalitesini
herkes için geliştirebiliriz.